31 Aralık 2010

Yeni Yıla Yeni Bir kitap

     Bizim şu anneler çok ama çok yaratıcılar. Bunun en son örneği Esra ve OİP tarafından hazırlanmış, yakında Özgüranne sayesinde appstore'da da yerini alacak olan "Bir Kar Masalı"  kitap çok güzel olmuş çizimlere bayıldım.


     Bu zaten OİP'in ilk işi değil daha önce de bir ninni hazırlamışlardı Evren ile birlikte. Evren besteledi, çaldı ve söyledi. Oip ise onu canlandırdı.

Ninni

     Çok güzel işler bunlar. Özellikle arkadaşlarımın bunları yapıyor olması ayrı bir gurur kaynağı. Mesela kitap çıksın hemen imzalatıp. Sonra da insanlara bunu benim arkadaşlarım yazdı diyeceğim :)

     Ve yine Nurturia sayesinde bu güzel insanları tanıdığım için teşekkürler.

     Ellerinize sağlık arkadaşlar.

Geçmiş yıl muhasebesi

Evet 2010'da geldi ve o da gidiyor. Her sene olduğu gibi bir geçmiş sene muhasebesi ve gelecek yıl için ise bütçe hazırlamak gerekiyor.

Evet bu yıl neler yaptım.

1-En önemli hatırladığım Nurturia'ya üye oldum. Orada bir sürü güzel anne ile tanıştım bir sürü yeni arkadaşım oldu.
2- Kocam, kızım ve ben ilk kez arabamızla tatile gittik. Çok keyifli zamanlar geçirdik. Ama ev kuşu Ada her gün akşam olduğunda "hadi evimize gidip uyuyalım. Yarın yine geliriz" dedi. Kuşadası, İstanbul komşu kapısı ya
3- Emzirme reformundan haberdar oldum. Elif ve diğer arkadaşlarla tanıştım. Kendim için olmasa bile çalışan tüm anneler için ve ileride kızım için bu harekete gönülden destek vermeye karar verdim.
4- Bu kısmı çok eğlenceli olmasa da depresyon belirtileri gösterip sevgili doktorum Servet Ebrinç'le görüşmelere başladım. İşin ilginç yanı Servet beyle yaptığımız görüşmeler beni keyiflendiriyor ve neşelendiriyordu. Sanki bir herhangi bir arkadaşımla sohbet eder gibi. Şu anda gayet iyiyim. Nedeni 5. maddede
5- Bu yılın sonlarına doğru Ada'nın öğretmenleri için öğretmenler günü hediyesi takı yapmamla başlayan serüven Mine's Accessories ile can buldu. Bir insanın sıkıntılarının, depresyonunun bir çok şeyin kaynağı kendini işlevsiz ve değersiz görmesiymiş. Depresyonum ve karamsarlığım hızla düzeldi. Tabii işler beklediğim hızda gitmese de bir iş yapıyor olmak ve seni destekleyen birilerinin olması çok güzel bir duygu. En güzeli de tekrar hayallere kapılabilmek. Çocuklar gibi çok olası olmadığını bilsen de hayal kurmak iyi bir şey. Ulaşmak için çalışmanı sağlıyor.
6- Kızım sevdiği bir okula başladı. Ve en çok sevindiğim şeylerden biri de bu gözüm arkada değil. Ada orada mutlu ona değer veriyorlar. Benim kadar ilgi, alaka, hoşgörü, eğitim veriyorlar. Öğretmeleri, müdürleri bir anne gibi. Gerektiğinde kuralcı, gerektiğinde şefkat dolular.
7- Eşim iş değişikliği yaptı. Ortağı olduğu şirketten ayrıldı. Profesyonel hayata geçiş yaptı. Maaşlı çalışıyor. Hangisi daha iyi? Sanırım şu an ki hali. Esnek bile olsa mesai saati var.
8- Minik kuzum (1,85cm.) küçük kardeşim askerden döndü. Kızımın biricik aşkı dayısı geldi. Doğu da yaptığı askerliği sırasında her gün yüreğimiz ağzımızda bekledik. Neyse döndü. Tüm askerlerinde hayırlısı ile ailelerine kavuşmalarını diliyorum. Oraları bu hale getirenleri de Allah'a havale ediyorum.

Aklıma gelen en önemlileri bunlar. Bayağı hareketli bir sene olmuş gibi görünüyor.

Bu sene ki planlara gelince
1- Öncelikle kızımın seçtiği 3 adet milli piyango biletimiz var onlar çıkarsa hiç fena bir başlangıç olmaz.
2- Mine's accessories artık hız kazansa ve ben düzenimi kursam mesela butik bir takı tasarımı ofisi olabilir. Tabii bu bayağı bir hareket gerektiriyor.
3- Ev alsam (mümkünse müstakil bir villa fena olmaz), Arabamızı yenilesek.
4- Eşimin iş durumları yoluna girse.
5- En sona kalmış olabilir ama ilk ve her zaman yinelediğim dileğim her şeyin başında geliyor. Sağlıklı, huzurlu, mutlu ailemiz ve sevdiklerimizle geçireceğimiz barış dolu bir ömür.
6- Bunu eklemeden geçemeyeceğim. Hani bir laf vardır "ağzı torba değil ki büzesin" diye. İşte ben tüm dedikoducu ve art niyetli insanların ağzının torba gibi büzülmesini istiyorum.
7- Etrafımızda köstek değil destek olan insanların var olmasını, art niyetli insanların ise küçülüp yok olmalarını istiyorum.
8- Her şeyi kafasına takmayan insanlardan olmak istiyorum.
9- Profesyonel fotoğraf makinesi ve iphone'umu geri istiyorum.

Sanırım bu listem daha çok devam eder. Eeee insan milleti işte koydukça boşalıyoruz. Bu arada bu yakınlarda içime deyimler ve ata sözleri sözlüğü kaçtı sanırım. Aklıma sürekli bunlar geliyor. Ya da 2. ihtimal çok kötü de olsa yaşlanıyorum.

Hayatımın içine bir şekilde girmiş ya da geçiş tüm insanlar sizleri çok seviyorum. Tüm iyi dileklerimi sizler için de diliyorum. Hep mutlu kalın.

İYİ YILLAR

30 Aralık 2010

Yılın son günleri

     Bu yılbaşı yaklaşırken, her şey apartopar oluyor. Özellikle bu hafta ne yaptım? Nerelere koşturdum? bilemesem de yerimde duramıyorum. Oysa oturmam ve yılbaşı için hediyelerimi hazırlamam lazım.

     Bir kaç hafta sonundan beri yeni yıl kutlamalarına başladık. Nurturia da ki arkadaşlarımızın düzenlediği yeni yıl programı ile başladık, bu hafta Iraz'ın yılbaşı partisi ile devam ettik, pazar günü ise yine Nurturia arkadaşlarımızla Kadıköy Süreyya'da Bremen Mızıkacıları müzikaline gittik, çıkışta Baylan'a gittik Ela'nın doğum gününü kutladık. Çok güzel bir gündü.

     Yeni hafta ise koşturma, alışveriş hazırlık derken çarşamba da bitti. Ve ben hala kızıma bir hediye alamadım. Yarın artık bu işi bitirmeliyim. Hem hoşuna gidecek, hem işlevsel, hem eğlenceli, hem eğitici vb. ne alsam acaba. Aklımızda Lego, Ikea yazı tahtası ve Ikea tamir seti var.  Yarın artık bu iş öyle yada böyle hallolmalı.

     Mönü hazırlanmalı. Malum Ada nedeni ile yılbaşı organizasyonu bizim evde yapılıyor. Sonra markete gidilip liste tamamlanıp cuma günü ise hazırlıklar. Son süsleme hazırlıkları tamamlanmalı. Sonrası mı? Yemek, televizyon, milli piyango çekilişi ve hatta eşime kalırsa tombala, hediyeleri açma vakti ve uyku. Aslında diğer günlerden çok farklı sayılmaz ama Ada büyüdü eğlendirmek lazım. Pijama, terlik, televizyon....

     Sakin bir yılbaşı olabilir. Ama sevdiklerimle hep beraber geçireceğim bir yılbaşı...

Hepinizin yeni yıla sevdiklerinizle girmenizi dilerim...

22 Aralık 2010

Emzirme Reformu Sobesi (Mimi)

 "Emzirme reformu" bir süreden beri bu işin içindeyim. Çalışmıyor olabilirim. Sorunları bizzat yaşamış olmaya bilirim. Ama bu benim için, arkadaşlarım için, toplumda ki tüm kadınlar için hatta ve hatta kızım için gerekli.

Bilgilenmek, bilinçlenmek, öğrenmek sadece emzirme reformu değil  her konu için gereklidir.

     Benim sobem ise aslında tüm Nurturia anneleri başta olmak üzere Füsun , Başak, Eylem, Rana, Burcu_Ayaz, özgüranne , Ferda, HilalDamla'ya. Sizin de görüşlerinizi ve sobelerinizi bekliyorum.

(1) Türkiye'de ilk altı ay sadece anne sütü alan bebeklerin oranı sizce yüzde kaç? (*)

Bu emzirme oranının maalesef yüzde 1,3 olduğunu biliyorum. Ama bunu emzirme reformu hareketi ile öğrendim. Ben bu oranın % 70'ler de olabileceğini tahmin ederdim.

(2) Siz bebeğinizi ne kadar süre anne sütü ile beslediniz?


Ada 6 ay boyunca sadece anne sütü ve 18 ay ek gıda ve anne sütü emdi. Bir gün kendiliğinden memeyi reddetti. Bana kalsa daha emzirirdim. Ama Ada öğürerek hatta, tiksinerek reddetti. Sanki bir gün önce emdiği meme o değilmiş gibi

(3) Kaç ay doğum izni kullandınız?

Ben hamileyken işi bıraktığım için doğum izni gibi bir problemim olmadı.

(4) Yasal süt izninizi kullanabildiniz mi?
Çalışmadığım için rahat rahat emzire bildim. Ama şahit olduğum, duyduğum öyle olaylar var ki inanamıyorum. Mesela bir arkadaşımın şu anda çalıştığı yerde yaşamakta olduğu bir problem. İş yerine servis ile gidip geliyor. Evi ve iş yeri arası bayağı uzak olduğu halde, iş yeri 1 saat emzirme iznini kullandırıyor. Hafta da bir gün olarak kullanılmasına ise olumsuz cevap veriyor. Arkadaşım ise servis haricinde başka şansı olmadığı için emzirme iznini kullanamıyor. İş yerinde süt sağıyor ancak geçenlerde sütünün azaldığından dertleniyordu.


(5) Emzirdiğiniz ya da süt iznini kullandığınız için iş yerinde mobbing (tepki, işi bırakmanız için baskı) ile karşılaştınız mı?


Çalışmadığım için süt iznim ile ilgili problemim olmadı. Ancak yaşayan arkadaşlarım (yukarıda anlattığım gibi) var. Ben ise Ada'ya hamile kaldığımda bir kaç ay çalıştım ama bir süre sonra mobbing'e maruz kalmaya başladım. Zaten iş görüşmemde (hamileliğimden 2 yıl önce) çocuk yapmayı düşünüp düşünmediğim gibi sorularla karşılaştım. Hamileliğim de öğrenilir öğrenilmez doğumdan sonra çalışmayı düşünüp düşünmediğim sorulmaya başladı. Departmanıma eleman alındı ve yaptığım işlerin çoğunu ona devretmem istendi. Beni pasifize etmek istediler. Ve bunun gibi bir çok problemle karşılaştım. Hamilelik psikolojisi ve üzerine çoğu kadının yaşadığı iş yeri baskısı. Daha fazla dayanamadım ve işi bıraktım.


(6) Bebeğinizi toplum içinde, dışarıda emzirmeniz gerektiğinde sıkıntı yaşadınız mı?

Hayır ben çok fazla problem yaşamadım. Gerçi dışarı çıkarken emzirme odası olan yerleri tercih ettim ve genelde bunlar Alışveriş merkezleriydi. Çoğu yerde emzirme odası ve alt değiştirme yeri bulmak bile ciddi bir sorun günümüzde.


(7) Emzirme konusunda desteğe ihtiyacınız oldu mu? Gerek emzirme danışmanlığı, gerekse psikolojik olarak yeterince destek bulabildiniz mi?

Doğum yaptığım hastane nasıl emzirmem gerektiğini ve bunla ilgili bir çok doküman verdi. Ancak Cumartesi günü katıldığım City's de ki etkinlikte bunların bile yeterli olmadığını gördüm. Ama benim için artık çok geçti. Ailemden destek gördüm bolca emzirmek, dinlenmek ve psikolojik olarak rahatlatmak adına. Tıbbi olarak yardım almak aklıma gelmedi. Bir seferinde ilaç kullanımı ile ilgili bir bilgiyi ise çok zorlanarak öğrendiğimi hatırlıyorum. Ama o zaman emzirme danışmanlığı diye bir şey olduğunu bilmiyordum.


(8) Emzirdiğiniz süre boyunca etraftan "sütün yetmiyor, mama ver, bu çocuk meme emmek için çok büyük” şeklinde baskı gördünüz mü?

Hayır kesinlikle görmedim. Ailem, çocuk doktorumuz ve çevremdeki diğer insanlar emzirme konusuna çok önem verirler. Aksini düşündürtmediler bile.

(9) Emzirme Reformu’nu biliyor musunuz? Sizce Emzirme Reformu neden gerekli?


Emzirme Reformu'nu biliyorum.
Bence öncelikle kanunen verilen hakların iş yerlerinde işlerliğinin sağlanması. Ücretli ve ücretsiz izinler, süt izni, belli sayının üzerinde eleman çalıştıran iş yerlerinin kreş açma zorunluluğu gibi. Sonrasında ise "ilk 6 ay sadece anne sütü" diye bilgilendirme yapan sağlık kuruluşları ve devleti harekete geçirerek yasal düzenlemeler sayesinde çocuklarımızın emme hakkını kazana bilmek.


Buna şahsi olarak şu anda ihtiyacım olmaya bilir ancak çalışan tüm anneler için hatta ileride kendi kızım için gerekli diye düşünüyorum.

(10) Emzirme Reformu'nu web sitesinde desteklediniz mi? Destek olmak için

http://emzirmereformu.com/ adresindeki formu doldurmanız yeterli.


Web sayfasına girerek desteklemek dışında elimden geldiğince oluşumun içinde kalarak insanları haberdar etmeye çalışıyorum. Birlikten kuvvet doğar mantığıyla, Nurturia, Facebook, Twitter vb. gibi bir çok sosyal paylaşım alanında insanlara duyurmaya çalışıyorum. Siz de aynı şeyi yaparsanız çok güzel olur diye düşünüyorum. Amaç bebeklerimizin daha sağlıklı olanı alması anne sütü ve anne sevgisi...

Blog kullanmıyorsanız Emzirme Reformunun Facebook sayfasından Sobe diye bilirsiniz.


(*) Türkiye’de ilk altı ay sadece anne sütü alan bebeklerin oranı yüzde 1,3. (Kaynak UNICEF Türkiye). Annelerin yüzde 98'i doğumdan sonra emzirmeye başlıyor, fakat ilk iki aydan sonra genel emzirme sorunları veya işe başladıklarında yaşadıkları sıkıntılar nedeniyle emzirmeyi ve anne sütüyle beslemeyi sonlandırabiliyorlar.

21 Aralık 2010

Tahtını değil bahtını yapabilmek

     Kendimi uyuşmuş gibi hissediyorum dünden beri. Dün kötü bir şey geldi başımıza. Daha doğrusu kötünün iyisi. Bloga yazmak ve yazmamak arasında çok gidip geldim. Ada'nın anılarını tutmak içindi bu blog. Ama insan kötü olan anıları yazmak, paylaşmak istemiyor ki... Belki hiç olmamış gibi davranmak için, belki de unutmak için.

     Dün Ada'yı okuldan almaya gittim. Okul çıkışı kaldırımda yürüyorduk. Cadde kenarındaydık. Ada her zaman ki gibi kendisi yürüyordu. Bir kaç adım önümdeydi. Kaldırımın sarı ve beyaz boyalı kenarında yürümek istedi ki bunu yaparken genelde elimden tutuyor olur. Bu sefer bir anlık kararla yürümek için adımını attı. ikinci adımında dengesini kaybetti. Tam da ışıklar 5-10 mt. vardı ve arabalara kırmızı yanıyordu. Bir araba durmuş, diğer arabada iyice yavaşlamış ama hala hareket halindeydi. Ada dengesini kaybetti ve kafası ve arabanın tamponu arasında yaklaşık 10-15 cm. kalmıştı. Dengesini toparlayıp kaldırıma çıktı. Ancak olan oların farkına varmadı. Onun için sıradan bir denge kaybetme olayıydı. Çünkü araba görmediği bir noktadaydı.

     O an, o saniyeler ne gözümün önünden gidebiliyor. Ne de boğazımda ki düğüm ve gözlerimin dolmasına her aklıma geldiğinde engel olamıyorum. "Allah korudu" diyebiliyorum. Ama ya bu kötünün iyisi olmasaydı ne olurdu? diye düşünmeden de edemiyorum. Can havli ile bağırdım, kaç kere bilmiyorum. Tüm sokaklar da yankılandı sesim onu biliyorum. Ne yapabileceğimi bilemedim. Tüm bunlar yaklaşık 3 saniye evet 3 saniye içinde oldu. Kızımın, canımın kaynağının, canımın ta içinin ve herhangi bir insanın hayatı. Toplam 3 saniye....

     Koştum yanına. "Ada" diye elinden tuttum. Hiç bir şeyi fark etmeyen çocuk bana kızdı. Neden onu tutup çekmişim diye kaşlarını çatıp bana aksilendi. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum zaten. Ne diyeceğimi şaşırdım. " Ada neler olduğunun farında mısın?" dedim. Ona kızdığımı düşünerek aksilendi. Defalarca tekrarladım gerçekten ne sorduğumu algılayabilsin diye. "Ada neler olduğunun farkında mısın? Az kalsın araba sana çarpıyordu. Ezile bilirdin, kemiklerin kırılabilirdi, kanayabilirdi. Çok korktum sana bir şey olacak diye" dedim. Anladı ona kızmadığımı sarıldı bana bende ona sarıldım. "Bundan sonra cadde kenarlarında asla ve asla elimi bırakmayacaksın, tamam mı?" "Tamam" diye konuyu noktaladık.

     Ama ben hala bir türlü noktalayamadım. Akşam, gece ağlamaklıydım. En son gece Ada yattıktan sonra eşimle konuştuktan sonra patladım. Saatlerce bunu düşünüp ağladım.

     İnsan böyle durumlarda o kadar çok şeyi sorguluyormuş ki...

     Ya Ada'ya bir şey olsaydı. Ben kötü bir anne miyim? Yetersiz miyim? Ama bunların gerçek cevapları yok. Elini bile tutsam olacak olduktan sonra öyle ya da böyle olur. Ama kaldırımda giderken çocuğun elini bırakabilmek için kaç yaş uygundur. Bana sanki çocuğu tasma ile gezdiriyormuş gibi geliyor (du) Ama pamuk ipliğini gördüm o an. Sanırım "keşke" demektense özgürlüğünü kısıtlamak gibi gelse de elini tutmalıyım. Nereye kadar koruyabilirim ya da koruya biliriz. Hep koruyamayabilirim ama nedenler "eşeğini sağlam kazığa bağla" Dün akşamdan beri kendimi sorguluyorum yanlışlarım başka var mı? Düzelteyim diye. Ama çocuk yetiştirmek böyle bir şey hiç bir şeyin bir cevap anahtarı yok....

     Aklıma hep ata sözleri geliyor. "Çocuğunun tahtını yapabilirsin ama bahtını değil" geldi aklıma yazıya başlarken.

     Uyuşuğum beynim uyuşuk hala sabah yine ağladım. Ya bir şey olsaydı? O zaman ne yapardın? Şükret haline dedim kendi kendime. Ama işte insan üzerinden kolay kolay atamıyormuş.

     Ada Seni çok ama çok seviyorum. Senin kılına zarar gelmesin istiyorum.

20 Aralık 2010

"Emzirme Reformu Hareketi" Hız kazanarak devam ediyor.

"Emzirme Reformu Hareketi"  için çalışmalar devam ediyor. Gerek destekleyenler, gerekse çalışmalara birebir katılımcı sayısı giderek artıyor.

Bu çalışmalardan biri de Cumartesi City's alışveriş merkezinde düzenlenen toplu emzirme etkinliğiydi. Emzirme reformu destek, görüş ve bilgi almak için tıklayınız. 

KanalD Haber- Emzirme etkinliği haberi
Show Haber - Emzirme etkinliği haberi

18 Aralık 2010

Orta kulak iltahabı (otitis media)

     Ada hanım geçen hafta hastalandı ve doktorumuza gittik. Doktorumuz tam zamanında geldiğimizi orta kulak iltihabının başlangıç aşamasında olduğunu söyledi. Geçen sene de orta kulak iltihabı geçirmiştik. Bu kronikleşecek diye korkuttu. İnternetten biraz araştırdım ve sizlerle paylaşmak istedim. 
ORTA KULAK İLTİHABI (OTİTİS MEDİA)



Orta Kulak Neresidir : Kulak; Dış, Orta ve İç kulak olmak üzere 3 kısma ayrılarak incelenir.Dış kulak yolunun sonunda kulak zarı bulunur. Kulak zarı dış ve orta kulağı birbirinden ayırır. Yani orta kulak, kulak zarının daha iç tarafında bulunur ve bir boşluktan oluşur. Bu boşluğun içinde örs, çekiç ve üzengi adı verilen kemikçikler bulunur. Bu kemikçikler dış kulaktan gelen sesi iç kulağa aktarma görevi görür. Orta kulak bir kanal aracılığıyla (östaki borusu) geniz boşluğuna bağlanır. Bu kanal orta kulağın basıncını ayarlar.



Kaç Tür Orta Kulak İltihabı Vardır: Orta kulak iltihabı genellikle bakterilere bağlı olarak gelişir. Bu iltihap yeni oluşmuşsa akut orta kulak iltihabı, uzun süreden beri var ve kendini kulak zarında bir delik ile gösteriyorsa kronik orta kulak iltihabı denir. Ancak bazen östaki borusunun tıkanmasına bağlı olarak ( alerji veya geniz etine bağlı) orta kulak iltihabı gelişebilir ve buna seröz orta kulak iltihabı denir.



İltihap Nasıl Oluşur: Orta kulakta bakterilerin yerleşip hastalık yapacak kadar çoğalmasıyla orta kulak iltihabı oluşur. Orta kulağa mikroplar genellikle östaki borusu aracılığı ile geniz ve boğazdan gelir. Östaki borusunun çocuklarda daha düz ve kısa olmasından dolayı orta kulak iltihabı çocuklarda daha sık görülür. Kulak zarı sağlam olduğu sürece dış kulaktan orta kulağa iltihap yapacak bakteri giremez. Bazen orta kulakta bakterilere bağlı olmayan iltihap gelişebilir. Bu durum genellikle östaki borusunun alerji veya geniz eti gibi nedenlerle tıkanıp orta kulakta basınç problemleri oluşmasına ve yapışkan sıvı toplanmasına bağlıdır. Seröz orta kulak iltihabı denilen bu durum bakterilere bağlı orta ulak iltihabından farklı belirtiler verir ve tedavisi de farklıdır. Bakterilere bağlı iltihap genellikle ilaç tedavisiyle düzelirken seröz orta kulak iltihabı bazen kulak zarını çizmek ya da tüp takmak şeklinde bir ameliyat gerektirir.



Ne Gibi Belirtiler Verir : Orta kulak iltihabının en sık görülen belirtisi ağrıdır. Özellikle çocuklar ağrıyı daha fazla hissederler. Bunun dışında işitme azlığı, ateş, bebeklerde huzursuzluk, dolgunluk gibi şikayetler görülür. Eğer iltihap kulak zarını delerse kanlı ya da iltihaplı akıntı oluşur. Seröz orta kulak iltihabında ise ağrı olmaksızın işitme azlığı görülür. Kronik orta kulak iltihabında ise işitme azlığı, aralıklı veye sürekli akıntı veya kötü koku şeklinde belirtiler olur.



Muayenede Ne Görülür: Muayene bulguları orta kulak iltihabının türüne göre değişir. Bakterilere bağlı iltihapta kulak zarı oldukça kızarık, bombeleşmiş görülür. Seröz otitis media'da kulak zarındaki en önemli bulgu zarın içe doğru çökmesidir. Kızarıklık yine görülebilir. Kronik iltihaplarda ise kulak zarında delik ve varsa akıntı görülür.



Hangi Tetkikler Yapılır: Yeni oluşan bir orta kulak iltihabında teşhis muayene ile konduğu için genellikle tetkik gerekmez. Fakat seröz ve kronik orta kulak iltihaplarında işitme testleri gereklidir. Bu hem işitme kaybının derecesini belirlemeye hemde tedavi sonuçlarını değerlendirmeye yarar. Seröz iltihaplarda, orta kulak basıncını belirlemek için timpanometri denilen bir tetkikte yapılır. Kronik orta kulak iltihaplarında, özellikle tedavi için ameliyat düşünülüyorsa normal filmler ya da bilgisayarlı tomografi çektirmek gerekebilir.



Nasıl Tedavi Edilir: Akut orta kulak iltihabı genellikle antibiyotikler ve ağrı kesici ilaçlarla uygun şekilde tedavi edilir. Nadiren antibiyotiklere cevap alınamadığı durumlarda kulak zarını çizmek gerekebilir. Seröz otitis media'da da yine önce ilaç tedavisi uygulanır. Özellikle alerjiye bağlı seröz orta kulak iltihapları ilaç tedavisine iyi yanıt verir. Ancak birçok kez kulak zarını çizmek veya tüp takmak şeklinde cerrahi müdahale gerekir. Kronik orta kulak iltihaplarında nadiren ilaç tedavisi yeterli tedavisi sağlar. Kronik orta kulak iltihaplarının tedavisi genellikle ameliyattır.



Orta Kulak İltihabı Çok Sık Tekrarlıyor: Tekrarlayan orta kulak iltihabı demek için, hastanın 6 aylık bir süre içerisinde 3 veya daha fazla orta kulak iltihabı geçirmesi gerekir. Tekrarlayan orta kulak iltihabı olan çocuklarda yarık damak, burun ve sinüs alerjisi, geniz eti, sinüzit gibi hastalıklar araştırılır. Bunlardan biri bulunursa tedavi edilir. Eğer bu tür hastalıklar bulunamazsa önleyici tedavi yapılır. Bunun için şu yöntemlere başvurulur:

1-Orta kulak iltihabı olmadan düşük dozda antibiyotik verilmesi

2-Kulak zarının çizilmesi veya kulak zarına tüp takılması

3-Geniz etinin alınması

4-Bazı aşılar



Hangi Durumlarda Ameliyat Yapılır : Seröz orta kulak iltihabında eğer hastada işitme kaybı var ve bu durum ilaç tedavisiyle düzelmiyorsa tedavi ameliyattır. Kronik orta kulak iltihabında da eğer iltihap orta kulaktaki kemikçikleri eritmeye başlamış ve çevre dokulara yayılmaya başlamışsa yine ameliyat gereklidir.



Ne Gibi Tehlikeleri Vardır: Akut orta kulak iltihapları uygun dozda ve uygun süre ile tedavi edildiklerinde genellikle bir tehlike yaratmazlar. Seröz orta kulak iltihaplarında da kulak zarında ileri derecede çökme ve orta kulak kemikçiklerinde erimeye bağlı işitme kaybı gelişebilir. Bazen ileri derecede zar çökmelerinde orta kulakta kolesteatom adı verilen ve kemiklerde erimeye neden olan bir doku gelişebilir ve iltihabın çevre dokulara yayılmasına neden olabilir. Kronik orta kulak iltihapları en çok tehlikeye yol açabilen iltihap türüdür. Kolesteatom daha çok kronik iltihaplarda oluşur. Eğer kolesteatom yoksa ve kabul edilebilir bir işitme kaybı varsa ameliyat gerekmeyebilir. Ancak özellikle kolesteatom iltihabın yayılmasına neden olarak aşağıdaki komplikasyonların oluşmasına neden olabilir:

-İç kulağa yayılım sonucu tam işitme kaybı ve baş dönmesi

-Beyine doğru yayılım sonucu beyin abseleri

-Yüz felci

-Menenjit



Ameliyat Nasıl Yapılır: Seröz otitis media'da yapılan işlem ya kulak zarını çizmek veya tüp takılmasıdır. Kulak zarı çizilerek (yani delinerek) orta kulakta biriken sıvı boşaltılır. Eğer sıvı az ve yapışkan değilse tüp takmaya gerek kalmaz. Ancak sıvı yapışkanlığından dolayı boşaltılamıyorsa kulak zarında çizilen yere tüp takılır. Ventilasyon tüpü denen bu tüpler bir ağzı dış kulağa, diğer ağzı orta kulağa bakan ve orta kulağın dışarıdan hava almasını sağlayan cihazlardır. Bazen lokal anestezi ile uygulansa da özellikle çocuklarda genellikle genel anestezi gerekir. Kronik orta kulak iltihapları için yapılan ameliyatlar genellikle daha büyük ameliyatlardır. Eğer herhangi bir komplikasyon oluşmamışsa yapılan işlem orta kulaktaki iltihabı boşaltıp, kemikçiklerdeki erimelere bağlı kopmaları yok edip ( bu bazen protez koymayı gerektirir) , kulak zarındaki deliği kapatmaktır. Zardaki deliği kapatmak için genellikle kulak arkasındaki kasın zarı alınarak kullanılır. Kronik orta kulak iltihaplarında eğer komplikasyon oluşmuşsa genelde ilk ve bazen tek amaç iltihabı temizlemektir. Bunun için kulak çevresindeki kemikler daha fazla açılır ve işitmenin sağlanması ikinci plana itilir. Hatta bazen işitme feda edilir. Kronik iltihaba bağlı ameliyatlarda genelde kulak arkasından yapılan kesi ile ameliyat yapılır.



Ameliyat Olmazsam Ne Olur : Seröz orta kulak iltihaplarında ameliyat olunmazsa zardaki çökme ve sıvı birikimi artar. İşitme kaybı günlük yaşamı zorlaştıracak seviyeye gelir ve daha sonra uygulanacak ameliyatın başarı şansı düşer. Kronik orta kulak iltihaplarında ise eğer işitme kaybı az ise ve iltihap pasif durumda olup, sık sık akıntı yapmıyorsa ameliyat olmadan yaşam devam edebilir. Bu durumda hasta kulağına su kaçırmamaya ve mümkün olduğunca üst solunum yolu infeksiyonu geçirmemeye çalışmalıdır. Ancak iltihap sık sık aktif hale gelip akıntı oluyorsa, işitme kaybı ilerliyorsa, kulak kemikçiklerinde erime artıyorsa ve orta kulak iltihabına bağlı komplikasyonlar oluşmuşsa tedavi kesinlikle ameliyattır.



Ameliyatın Ne Gibi Riskleri Vardır: Her ameliyatın olduğu gibi orta kulak ameliyatlarının da riskleri ve komplikasyonları vardır. Bu ameliyatlar için sıklıkla genel anestezi kullanıldığı için anestezi riskleri mevcuttur. Bunun dışında kulak zarının çizilmesi genellikle problem yaratmamasına rağmen bazen iç kulağa zarar verilebilir. Tüp takılması da bazı problemler yaratabilir. Tüp takılırken kulak zarına fazla zarar verilebilir veya tüp orta kulağa kaçabilir. Tüp takıldıktan sonra ise, zarda kalıcı delik, kireçlenme, infeksiyon ve buna bağlı akıntı oluşabilir.

Kronik orta kulak iltihapları için yapılan ameliyatlar daha büyük ameliyatlardır ve bunlarında bazı komplikasyonları vardır. İç kulağa zarar verilerek tam işitme kaybı, yüz felci, çevredeki damar ve sinirlerin yaralanması önemli komplikasyonlar arasındadır.



Ameliyattan Sonra Nelere Dikkat Etmeliyim: Kulağına tüp takılan hastaların dikkat etmesi gereken en önemli konu kulağa su kaçmasının önlenmesidir. Bunun dışında genellikle ayda bir kez kontrol yeterlidir. Kronik orta kulak iltihaplarında ise en önemli konu pansumanlara doktorun uygun gördüğü şekilde riayet edilmesi ve verilen ilaçların uygun şekilde kullanılmasıdır. Orta kulak iltihabı için ameliyat olan hastaların yiyecek ve içecekle ilgili dikkat etmesi gereken önemli konular yoktur. Kronik orta kulak iltihabı nedeniyle kulak çevresindeki kemiğin fazla oyulmak zorunda kalınan hastalarda, oluşan boşlukta kulak kiri sık sık birikebilir. Bunlar periyodik olarak temizlenmelidir.



Ameliyat Kesin Çözüm mü?: Orta kulak iltihapları için yapılan ameliyatlardan önce hiç bir zaman sorunun kesinlikle yok olacağına dair iddiada bulunulmaz. Tüp takılan hastalarda tüp çıktıktan sonra orta kulaktaki basınç ve sıvı problemleri tekrar edebilir. Bazen birkaç kez tüp takılmasına rağmen problemin devam ettiği hastalar vardır. Kronik orta kulak iltihabı ameliyatları sonucunda ise takılan zarın tutmaması, takılan protezlerin yerinden çıkması, iltihabın devam etmesi gibi problemler oluşabilir.


Kaynak : http://www.kbbhastanesi.com/egitimkonulari/otitismedia.htm

17 Aralık 2010

Yılbaşı Süslemeleri

Daha geçen gün "yılbaşı sanki çok uzak geliyor" diyordum ki... etrafta süslemeleri ve Nurturia hediyeleşmeleri, yılbaşı etkinliğiydi derken. Heyecan sardı.

Özelliklede Ada'nın büyümüş olması, aktiviteleri keyifle yapması beni daha da çok heyecanlandırıyor.
Bugün internette gezerken süslemeler, boyamalar ve çeşitli etkinlikler gördüm. Sizlerle de paylaşayım dedim.
http://familyfun.go.com/christmas/christmas-ornaments/christmas-tree-ornament-704342/
http://www.dltk-holidays.com/xmas/santa.html
http://www.artistshelpingchildren.org/christmas-angels-artscraftsideaskidsprojects.html
http://www.allkidsnetwork.com/crafts/christmas/
http://www.enchantedlearning.com/crafts/christmas/gingerbreadstring/
Kağıt poşetler için: http://www.marthastewart.com/article/mini-shopping-bags?backto=true&backtourl=/photogallery/holiday-gift-bags#slide_1

Daha çok var tabii ama bende dalıp gidiyorum aralarına. Acaba hangilerini yapsak ?

14 Aralık 2010

Yeni yıl coşkusu başlamış

     Yılbaşı geliyor. Herkes bir heyecan, bir telaş içinde. Gezdiğim bir çok blog ve web sitesinde yılbaşı ile ilgili konular var.

     Benim için ise sanki daha çok varmış gibi. Ben işin eğlencesi ve hediye alma kısmına henüz başlamadım. Belki de o yüzden bana henüz eğlence başlamış gibi gelmiyor. Ne de olsa senelerden beri yaptığımızı yapmayı planlıyorum. Anneannelerle evde bir yılbaşı, T.V. seyretme ve saat 00'da hediye açma merasimi. Evli değilken izin alamadığımızdan yılbaşını ailecek kutlamak zorundaydık. Evlendikten sonra ise biz olmazsak yalnız kalırlar üzülürler düşüncesi ile beraber kutluyoruz yine. Biraz da bu yüzden rutin geliyor sanırım. Çünkü gerçekten rutin.

     Eskiden kuzenlerim teyzemler hepsi gelirdi. Gırgır, şamata geçerdi yeni yıl akşamları. Gerçi her buluştuğumuz da yeni yıl akşamı gibiydi. Şimdi herkes arkadaşları ile dışarıda geçiriyor. Ayrı ayrı... Keşke yine eskisi gibi hep beraber evde kutlasaydık.

     Ama bu kadar özlem ve efkar yeter. Kızım için ağaç kuruldu. Gerçi babası ve kızım beraber kurdu. Tüm süslemeleri Ada taktı. Çok büyük keyif aldı. Her yıl, yılbaşı ağacını baba kız kurarlar. Her yıl bir önceki yıldan daha beceri kazanmış olur Ada. İlk yıl 4 aylıktı, her şeyden habersizdi. 2. yıl babası kurdu o etrafında dolaştı. 3. yıl babasının kucağında yapmaya çalıştı. Bu yıl ise tüm süslemeleri kendisi yaptı. Kardan adam kesti, süsledi ve yapıştırdı. Kızımız büyüyor.

   Yeni yıl herkese sağlık, mutluluk, huzur, başarı, bolca dost, iyi bir aile, sağlıklı ilişkiler, bol kahkaha ve bol para getirsin.

     Not : Piyango biletinizi almayı unutmayın. Bir yılbaşı efsanesi. Allahım tombala da alın tam olsun. Aklıma geldi yaa bunlar baba kız kesin tuttururlar tombala diye ooooofffff....

13 Aralık 2010

Planlar ve telepati

     Cuma akşamı Nurturia arkadaşlarımla Taksim'e gitme planım vardı. Ve bunun için tüm ayarlamalar tamamlanmıştı ki anne olduğumu unutmuşum. "Ne alakası var?" diye geçiyor değil mi aklınızdan. Ama maalesef çocuklu bir kadınsan, ne kadar plan yaparsan yap planlarını bir hastalık, ani bir ateş, ufak tefek kazalar etkiler. Bizde de kural değişmedi.

  Ada hasta oldu. Ben hala ümitliydim. Ada'yı doktoruna götürdüm. Doktorumuz bakar "soğuk algınlığı önemli bir şeyi yok" der diye beklerken, sol kulağında enfeksiyon başlamış, "antibiyotik kullanmalıyız" dedi. Ve ateşlenebileceğini de söyledi. Böylece Mine'nin planlar iptal olmuş oldu.

     Eşime gidemeyeceğim için üzgün olduğumu söylemiştim. Benim üzülmeme üzülmüş o da. Akşam için bana bir tepsiye şarap, 2 kadeh ve bir romantik komedi dvd'si hazırlamış. Çok şaşırdım. Geçen hafta "kocamla baş başa planımız olsun istiyorum" başlıklı bir yazı yazmıştım. İlk önce onu okuduğu için yaptığını düşündüm. ama okumamış. Tamamen rastlantı. Filmin adı da hem yazıma hem de o akşam ki planlarımın bozulmasına atıfta bulunurcasına "B planı" idi. Film çok parlak olmasa da hamilelik ve aile üzerineydi.

     Kızım da gece ateşlenmedi. Günüm kötü başlamış olsa da güzel sonuçlandı. Akşam şaraptan sonra biraz kafam dönerken uyudum. Kızım ise tuvalete gitmek için uyandı. Biraz zorlandım götürürken ama sonuçta onu da hallettik
Mine

8 Aralık 2010

Kocamla baş başa planımız olsun istiyorum.

      Canım kızımı çok ama çok seviyorum. Ama eşimle de ara sıra kaçamaklar yapmak istiyorum. Ama o yada bu sebepten bir türlü olmuyor.


      Ada doğduğundan beri eşimle beraber bir plan yapma sıklığımız 1-2'dir sanırım. Hatırlamıyorum ama olmuştur. Eşimin iş yerinin organizasyonu vardı oraya katılmıştık. Başka başka, hatırlamakta güçlük çekiyorum. Belki 1-2 kez de bir doktor dönüşü falan bir yerlerde çay içmişizdir.

     Sinemaya çok düşkün olmayan ben, eşime bazen "şu filme gidelim mi?" diyorum. "Tamam" diyor. Ama o gün "Ada ne olacak?" sorunu baş gösteriyor. İkimiz de Ada'dan hiç ayrılmak istiyoruz, hep onunla vakit geçirmek istiyoruz. Özellikle babamız hafta içi Ada'yı 1 saat falan görebiliyor. O yüzden biz ve programlarımız hep erteleniyor. Ada 3 yaş 4 aylık oldu hala aynı şeyi yapıyoruz.

     Ben de evde çok bunalabiliyorum. Eşimle arkadaşlarımla vakit geçirmek istiyorum. Tabii zamansızlık nedeni ve biraz da ihmal nedeni ile eşimle baş başa bir şeyler yapamıyoruz. Ama ben arkadaşlarımla gece yada gündüz çıkarken baba Ada'ya bakıyor ve hem Ada hem baba mutlu diye içim rahat.

     Ama en başta da dediğim gibi ben kocamın olmayan vaktinden biraz istiyorum.

İstanbul Fotoğrafı

İstanbul, bazen seni kızdırsa da yaşanılası şehir. Başka hiç bir yer bana bu kadar keyif vermiyor.

Geçen hafta Eminönü'ne geçmiştim. Vapurda dışarıda oturdum, insanları seyrettim. Mısır Çarşı'sında gezdim. İşlerimi hallettikten sonra sahilde balık ekmek yedim. Tekrar tekrar bu şehre hayran kaldım. Çeken şey nedir bilinmez ama bu şehir insanı kendine hayran ediyor. Sonra orada ki herkes gibi fotoğraf çekmek istedim. Fotoğraf makinem olmasa da telefonla hemen bu güzel şehirden bir kaç parça aldım yanıma.




Evet, evet seviyorum ben bu ......şehri.

6 Aralık 2010

Takı tasarımı ve satışı

     Yeni bir şeylerle karşınızdayım.

     Ada okula başladı. Ada'lı dolu dolu zamanlara o kadar alışmıştım ki o okuldayken kendimi boş yere zaman geçiriyormuşum gibi hissettim. Yeni bir şeyler yapmalıyım. "Neler?, neler?" derken. Ada'nın öğretmenlerine öğretmenler günü hediyesi yaptım. Ve çok içime sindi. Çevremden de beklediğimden daha çok ilgili gördü. Ben de bu hobiyi işe dönüştürmeye karar verdim. Okuldayken "el sanatları" eğitimi almıştım. Çok yabancı gelmedi.


      Sonra hemen kendime malzeme aldım. Gerçi kabul ediyorum bu malzeme alma işini çok abarttım. Ama o kadar güzeller ki. Bir blog sayfası hazırladım. Sonra bunları gönderirken kullanabilmek için ambalaj aramaya başladım. En çokta bu kısmı zorladı. 

     Ama her şey oldu. Ve artık takılarımı sizlerle paylaştım. Umarım beğenirsiniz.

4 Aralık 2010

Okul mimi

Anaokulu konusu çocuklu ailelerin toplumsal kurumlarla yaşadığı ilk deneyim olsa gerek. Çocuğunuz evde sizin doğru ve yanlışlarınıza göre büyürken tanımadığınız ama güvenmeniz gereken bir kuruma vermek işte olay tam burada başlıyor.


Damla’nın bu sobe işini başlatması iyi oldu. Bugün yazayım, yarın yapayım derken geciktim biraz. Ama blogcu annenin de sobelediğini görünce artık yazma zamanı...

Gündüz Bakımevi, Çocuk Yuvası, Çocuk Evi, Çocuk Merkezi, Okul Öncesi Eğitim Merkezi ve Anaokulu gibi, değişik tanımlar var. Bunlar arasında resmi statü farkı var mıdır? Varsa bu farklar nelerdir?

Bildiğim kadarıyla devlete bağlı ya da yaş sınırlarını etkileyen isimlerdi. Bu konu ile ilgili çok araştırma yapmadım. Benim için önem taşıyan konular arasında yer almıyordu.

Çocuğumu göndereceğim okulun resmi statüsünün anaokulu veya gündüz bakımevi olması onun eğitimi açısından fark yaratır mı?

Konu ile ilgili bilgiye sahip değilim ama ben okulun kendi programını ve etkinliklerini merak ederim. İsmi, statüsünü araştırmam.

Anaokuluna başlamak için en doğru yaş kaç olmalıdır?

Biz de Ada 2 yaşında oyun grubuna başladı. Her gün 2 saat gitti. Sosyalleşmesi açısından faydalı olsa da yaş itibari ile toplu oyuna hazır değiller. “Paralel oyun” denilen, çocukların yan yana ama farklı oyunlar oynaması anlamına gelen bireysel oyunlar oynuyorlar.

Erken başlamasının faydaları olmuştur. Ama 3 yaşındayken daha bilinçli daha keyfini çıkararak yaşadıklarını düşünüyorum.

Çocuğunuzu kaç yaşında kreşe gönderdiniz/göndermeyi düşünüyorsunuz? Kreşe göndermek için beklediğiniz yaş dışında bir şey var mı?

Ada 2 yaşında oyun grubuna başladı. Yaş dışında çok daha önemli olduğunu düşündüğüm çocuğun hazır olması. Kalmak istemediği, ağladığı bir ortamın ona bir şey katmak yerine güven duygusunu sarsacağını düşünüyorum.

Çocuğunuza kreş seçerken sizin için en önemli kriter nedir? Olmazsa olmaz, bu sağlanmazsa evde bakılsın daha iyi diyeceğiniz.

Çocuğumu okula bıraktığım zaman aklımın okulda kalmaması benim için çok önemli.

Bunun için kesinlikle olmazsa olmazlarım var. Sırası ile:

1-Anaç, sevgi dolu, çocuğun duygusal ve fiziki gelişimini, günlük ruh halini takip edebilecek, veli ile iletişimi kuvvetli bir öğretmen öncelikli. Örneğin çocuğu okuldan terli almamalıyım.

2- Çocuğumu özgürlüğünü kısıtlamamaları. Öğrneğin, bağırarak oyun oynamalarını engellemek, susturmak ya da onu yapamazsın sen denmemeli. Kendine ve çevresine zarar verecek şeyler dışında.

Merakını ve araştırma yeteneğini tetikleyecek çalışmalar yapmaları.

Kendine olan güvenini ve öz bakım becerilerini destekleyip yüreklendirmeli.

3-Yaşlarına uygun bir eğitim. Kesinlikle zorlayıcı olmayan daha çok oyun içerikli dersler.

4- Sınıf mevcudunun kalabalık olmaması aynı zaman da yardımcı bir öğretmenin olması. Sınıf ne kadar az olsa da henüz destekle bir şeyler yapabildikleri için hepsine tek bir öğretmenin yetmesi zor olabilir.

5- Okulun bahçesinin olması, okulun içinin aydınlık, temiz ve ferah olması.

6- Yemek listesi ve mutfak. Ada’ların okul butik okul o yüzden yemekleri kampüs mutfağından geliyor. Listede hafta da bir tatlı, salata, meyve, yoğurt, dönüşümlü olarak veriliyor.

7- Okul ve veli iletişiminin etkili bir şekilde kullanılması. Telefon ya da defter aracılığıyla, randevu alarak görüşerek. Ve ilk görüşme de konuşulan ve yapılacak denilen her şeyin yapılması.

Ben daha bir çok madde yazabilirim. Ama bunlar önceliği olanlar.

Türkiye’deki kreşlerde rastlamadığınız, keşke olsa dediğiniz bir uygulama var mı?

Geniş büyük çim bahçeler ya da bahçe oyunları. Malum çocuklar artık çok sokakta kalamıyor. Eski, deşarj olabilecekleri oyunları oynayamıyor. Yeteri kadar hava alamıyor. Mesela kışın kapalı da olsa hava alabilen bir oyun parkı hoş olurdu bence.

Türkiye’deki kreşlerde yaygın olarak rastladığınız ve saçma bulduğunuz bir uygulama var mı?

Oyuncak günü, kitap günü, etek günü bizi bunlar çok zorluyor. Çünkü her çocuk gibi Ada sınırları zorlamayı çok seviyor. Mesela her gün oyuncak götürmek istiyor. Doğru olanı yapıyor olabilirler ama yasakları zorlamak her yaşta ilgi çekiyor.

Çocuğunuz kreşe gidiyorsa, kreşe başladıktan sonra en çok zorlandığınız konu ne oldu? Henüz gitmiyorsa zorlanacağınızı düşündüğünüz?

Okula sürekli devam edilmesi fikri bizi zorluyor. Uzun tatillerin dönüşleri problem yaratıyor. Evde iken istediği oyunu, istediği kadar oynuyor. Okul da ise her şey programlı yapılıyor. Bunu tekrar düzene koymak çaba gerektiriyor. Bizim hep evden çıkma sorunumuz var. Sadece okul için değil ama okula giderken her gün bunu yaşamak zor oluyor.

Çocuğunuz kreşe gidiyorsa, kreşe başladıktan sonra çocuğunuzda gözlemlediğiniz en olumlu gelişme ne oldu? Henüz gitmiyorsa kreşin gelişimine en büyük katkısı ne olur sizce?

Sosyalleşmesi ve görgü kurallarını öğrenmesi. Paylaşım, sırayla yapmak gibi konuları hemen uygulamaya başlamıştı. “Arkadaşım sıra sende” “Anne çişim geldi, kakam geldi denmez. Büyük tuvaletim geldi, küçük tuvaletim geldi denir” “Anne ben Nehir’i çok seviyorum. (sonra sınıfın geri kalanı da aynı şekilde sıralanır)”

Yemek ve uyku saatlerinin düzene girmesi. Eve gelince şarkılar, şiirler söylemesi. Kıyafetlerini kendi başına değiştirmeyi denemesi. Tuvalete kendi başına girip çıkması. Hoş, Ada bizimle vakit geçirmeyi sevdiği için beraber tuvalete girmek istiyor.

****************

Okullar ile ilgili o kadar çok şeyler, duydum ve gördüm ki. Okul arama maratonu tam bir kabus gibi geliyor. Doğru okulu bulmak çok ama çok zor. En azından benim gibi detaycı bir insan için. Ama artık biz içimize sinen bir okul bulduk. Darısı sizlerin başına.

3 Aralık 2010

Vapur sefası

     Eminönü vapurundayım. Önce bir kaç sayfa kitap okudum.Özlemişim bunu. Sonra insanları izledim. Herkes bir telaş içinde, kimisi dalmış gitmiş uzaklara.Bir yaşlı çift çoktandır vapura binmemişler ve Eminönü'nü gezmeye gidiyorlar. Her yeri heyecanla merakla izliyorlar. Bir adam kulaklığını takmış dalmış gitmiş. Muhtemelen her gün gidip geliyor. Bir kadın elindeki dosyaları inceliyor.En çok bir genç kız dikkatimi çekti. Yanında bir erkek arkadaşı var hararetle, heyecanla bir şeyler anlatıyor. İçim kıpır kıpır oldu onu görünce. Hayatı taptaze, heyecanları, hayalleri ve planları var. Bunları uygulayacak enerjisi var. Hayat onun için taze ve pembe. Yüzü gülüyor. Sonra düşündüm olduğum yerden memnun değil miyim, hayır memnunum. Ama o planlar hevesler heyecanlar flörtler beni özlemlere götürdü.

     Döndürdüm kafamı vapuru takip eden martılara takıldım gittim. Onları görünce ilk aklıma gelen şey ise Ada'nın "Yunusun dansı" adlı kitabı geldi. O da gemileri dans ederek takip ediyordu. Ada olsaydı çok hoşuna giderdi diye düşünmekten kendimi alamadım. Sonra tekrar genç kıza baktım. Her şeyin tadını zamanında yaşamak lazım. Sindire sindire, ağır ağır. Her kederi, sevinci, hüznü...

     Eskiyi güzel ve özlemle hatırlamak için.

     Bir vapur sefası bana neleri düşündürdü? Galiba yaşlanıyorum :)

1 Aralık 2010

Yakında yeni bir şeyler

  Son dönem de blog'a neredeyse her gün yazıyordum. Ancak geçenler de beni heyecanlandıran bir şeylerle karşılaştım.  Bununla ilgili bir şeyler yapmaya karar verdim. Şimdi bu işin peşindeyim. Yakında çok yakında haberlerini vereceğim. Umarım her şey beklediğim ve istediğim gibi olur.

     Not: Bu haber bebek haberi olmayacak merak etmeyin :)

23 Kasım 2010

Hayat Temizliği

     Evimizde temizlik yapmak gibi hayatımda temizlik yapmaya karar verdim. Zararlı insanları, gereksiz zamanları, beni mutsuz eden şeyleri hayatımdan çıkartacağım. Tabii çıkabilenleri.

     Arkadaş var, arkadaş var. Kimisi ile senelerce görüşmezsin ama görüştüğünde aynı duyguları hissedersin, kimisi ile çok yakın oturursun ama görüşemezsin, hayat telaşı vardır. Ama sevdiğin insanlardır ve onların fikirlerini önemsersin. Eleştirilerini dikkate alır, kulak ardı etmezsin. İnsanların kimi kırmamak için eleştirmez, kimi usturuplu bir şekilde eleştirir, kimi ise azarlar gibi eleştirir. Bunların hiç biri beni rahatsız etmez. Ancak eleştirinin yapılış şekli iğneleme ve ya ima şeklinde olunca insan bundan rahatsız oluyor. Sonra o kişiyi takip etmeye başlıyor insan. İnsanların arkasından konuştuğunu ve senin arkandan da konuşabileceğini fark ediyorsun. Bunlar rahatsız etmeye başlıyor. O insana artık güvenin sarsılıyor. Zamanında fikirlerine değer verip kendini acımasızca eleştirdiğini fark edip üzülüyorsun. Sanki yürümeyen bir ilişki gibi "değmezmiş" diye düşünüyorsun. Ve en sonun da hayatından çıkartmaya karar veriyorsun. Ne kadar hayatında uzun bir süreden beri var olsa da, yokluğunun seni üzeceğini düşünsen de öyle olmuyor. Rahatlıyor insan. "Seni üzen insanları yakınlarında tutmayacaksın" kendi kendine söz veriyorsun.

     Şaşırtıcı olan başka şeylerde var. Tanımadığın, tanışıp sık görüşemediğin insanlar ile ne kadar anlaştığını sana bir şeyler kattıklarını, seni mutlu ettiklerini, yüzünü güldürebildiklerini, bir şeylerin paylaşabildiğini görmek gibi. Nurturia arkadaşlarım gibi. Kimi ile hiç yüz yüze görüşmedim. Kimi ile çok keyifli bir kaç akşam geçirdim ama hepsini tanıyorum ve çoğunu yakın hissediyorum kendime. Sanki uzun zamandan beri tanışıyormuş gibi hissediyorum. Bazen bir kafe de karşılaşıp çok güzel sohbetler edebiliyorsun, beraber program yapıp pikniğe gidebiliyorsun,kafaları çekip hoş sohbetler yapabiliyorsun, dertleşiyor ya da mutluluklarını paylaşıyorsun, fikirlerini paylaşabiliyorsun. Neler yaptığını, sağlığını, işini, bebeğini merak edebiliyorsun.

     Önemli olan dokunabilecek kadar yakın olmak değil, fikirlerine ve duygularına dokunabiliyor olmak. Saygı, sevgi, hoşgörü, anlayış çerçevesinde insana insan gibi davranabilmek. Davranmayanları etrafında barındırarak kendini üzmemek. Ara sıra hayatında temizlik yapmak gerekiyor. Ben sonbahar temizliği yapıyorum...

     Bundan sonra ki temizliğim ise fikrim de duygularımda beni yoran her şey....

21 Kasım 2010

Uyku zamanı için yardım

     Ada son zamanlarda uykuya geçişte problem çıkarmaya başladı. 21-21:30 gibi yatıyoruz ancak uyumamız 23'ü bile bulabiliyor. Su istiyor, tuvaletim geldi diyor, beni uyut diyor... diyor da diyor. Bezdirmeden uykuya dalmıyor.

     Ne yapsam ne etsem derken derken Damla'nın yazısına ulaştım. Şöyle başlıyordu :
Uyku öncesi zamanı, çocuğunuz için o gün sizinle oynadığı son oyun zamanıdır. Bu süreyi elinden geldiğince uzatmaya çalışması şaşırtıcı değildir. O zaman siz de oyunbozanlık yapın
Devamını okuyabilmek için tıklayın.

Yazdıkları bana çok mantıklı ve ilgi çekici geldi. Yatmak biz de oyun halini aldı çünkü. Bunu mutlaka denemeliyim. Bu akşam itibari ile test edeceğim.

19 Kasım 2010

Kurban bayramı



     Kurban bayramı tatili geldi. Babası ve kızının 9 gün tatili var. Bir yanım çok mutlu ama evin alabileceği hali düşününce biraz uzun gibi geliyor. Hadi bakalım hayırlısı.

     Hafta sonunu evde geçirdikten sonra arife günü babaannemize gitmeye karar verdik. Bu nedenle Bayram sabahı ananne de yaptığımız kahvaltıyı arife gününe aldık. Ada hanım sayesinde saat 7'de kalkıp valizlerimizi hazırlayıp arabamıza yerleştirdik. Ananemize kahvaltıya gittik. Kahvaltı edilip bayramlaştıktan sonra düştük Tekirdağ yollarına.


 
     Ada ve anne arabada uyudu. Varmak üzereyken uyandık. Babaannelerimize ve Ada'ya Tekirdağ'a gideceğimizi söylemediğimiz için hepsine sürpriz oldu. Hepsi çok sevindiler. Akşam üzeri gelen halamız ile kadro tamamlandı.

Kumları bahçenin bir o yanına, bir bu yanına taşıdılar.

 
     Hava güzel, bahçe güzel Ada çok mutlu. Hepimizin keyfi çok yerinde. Ada bahçede kum ve topraklarla oynayıp sözüm ona ağaçlar dikiyor. Kendine bahçe yapıyor. Gitme vakti yaklaştı ama hiç birimizin dönmeye meyili yok gibi. Öğlen yola çıkacağız. Bakalım çıkacak miyiz?

     Burası öyle güzel ki Ada toprak keyfi yapıyor. Ne kadar büyük bir şanstır ki bahçe bulabilmek. Sebzelerle oynamak. Balkon kapalı, büyük bir salıncak içeri güneş vuruyor, elimde kitabım oh hiç dönesim gelmiyor. Ne kadar daha kalınır bilmem? Ama Bayram trafiğine de bulaşmadan dönmek lazım ki bayram zehir olmasın.



     Bir gün daha uzatarak bayramın 3. günü Tekirdağ'dan döndük. Halamız da bize geldi. 4. gün ise Palladium'a gidilerek önce oyuncakçıya gidilip bayram harçlıklarıyla bir tane oyuncak alınır sonra ise Play Garden'a gidip babası ile Ada eğlenirken hala ve anne de alışveriş yapar.

Bayram ile ilgili tek problem ise babaaneler haricinde bayram ziyareti yapılmadı. Ada bayramın farkına varsın istiyorum ama bayram misafirliklerinden de hiç hoşlanmıyorum. Artık başka bayrama....

Kızımın bahçesi

11 Kasım 2010

Çocuk Kitapları Haftası

     Çocuklara okuma alışkanlığı kazandırmak ve kitaplarla arasındaki bağı güçlendirmek için, her yıl Kasım ayının ikinci Pazartesi günü ile başlayan hafta, Çocuk Kitapları Haftası olarak kutlanırmış.

     Çocuk kitapları haftası nedeniyle Ada'nın okulunda konuşmacılar gelecekmiş, etkinlikler düzenlenecekmiş. Eve gelen yazı ise şöyle: " Öğrencilerimize, kitapların hayatımızdaki önemini anlatabilmek ve bu sevgiyi aşılayabilmek için 12 Kasım 2010 Cuma günü kitap şenliği etkinliğimize çocuk yazarları gelecektir...." Diye devam ediyor.

     Kitapları çok seven ve kızının da böyle bir alışkanlığı olması için yanıp tutuşan bir anne için çok güzel bir organizasyon.  Yarın orada kitap da alabilecekler bakalım ne alacak çok merak ediyorum.


     Umarım çok eğlenceli ve keyifli zaman geçirir ve kitaplara olan ilgisi de artarak devam eder.

8 Kasım 2010

Ödev Konusu

      10 Kasım ödevimiz ile ilgili yazıyı yazarken bana ödevlerin keyif verdiğini fark ettim. Kendi zamanımı düşünüyorum ödevlerin yüklü olması dışında beni çok rahatsız etmezlerdi.

     Bizim zamanımızda da böyle miydi bilemiyorum ama Ada'nın ödevlerinde şu var "araştırmaya yönlendirmek, merakı tetiklemek".  Örneğin "Buğday" öğreniyorlardı. Bu konu ile ilgili bir şeyler istemişlerdi. Buğdayın kendisi olur, resmi olur, ekmek olur, işlenmesini yada yetişmesini anlatmak olur. Amaç araştırtmak, bunun keyfine varabilmek. O gün Ada çok istekli değildi. Söylediğimde "bırakta onu okulda öğreneyim" dedi. Bende çok ısrar ederek ön yargı oluşturmak istemedim. Ama bugün söylediğimde büyük bir istek ve şevk ile hemde ananesine gitmekten vazgeçip "önce ödevimi yapayım sonra ananeme giderim" dedi. Bulduk seyrettik, kesti, kendisi kendi sayfayı istediği gibi kullanıp şekillendirdi ve yapıştırdı. Ve sonra okula götürene kadar odasının duvarına asmaya karar verdi. Bizde izin verdik. Çünkü önemli olan okula ödev götürmek değil tüm bunları istekli bir şekilde yapmasıydı. Bu beni mutlu etmeye yetti.

Tüm bunlar nedeni ile ödev konusu henüz bana yanlış gelmiyor. Gerçi bunlar ne kadar ödev sayılır ya da ödevden kasıt bu mudur? tartışılır. Okulda ki konuları tekrar etmek için verilenler hakkında henüz bir deneyim sahibi olmadığım için yorum yapamıyorum. Zamanı geldiğinde artık....

10 Kasım Ödevimiz

Kızımın bu hafta sonu 10 Kasım için ödevi vardı. Atatürk ile resimler, şiirler gibi materyaller. Biz bunu hafta sonu yapmayı atladık. Kabul ediyorum, benim hatamdı. Çıkmış aklımdan.

     Bugün Ada'yı okuldan almaya gittiğimde aklıma geldi. "Ada Atatürk ile ilgili resimleri getirecektik, unuttuk" dedim. Ada "eve gidip yapalım o zaman" dedi. Eve geldik, evde Atatürk'ün hayatı ile ilgili bir dergimiz vardı. Ondan keser yapıştırırız diye düşünmüştüm. Ama nerde? Kim bilir nereye koydum? Bütün evi talan ettim yok.

     Biz de ne yapalım? Yüce Google'dan faydalandık. Ada'ya hitap edecek bir kaç resim bulduk beraber. Atatürk'ün hayat hikayesini falan seyrettik. Bir yerde konu geçti "Atatürk öldü" dedim. (Böyle yazınca da kendimi çok hain bir anne hissettim. Küçücük yaşta bir çocuğa söylenecek laf değilmiş gibi geldi. Ama bence doğmak, yemek yemek, uyumak nasıl doğal bir şeyse ölüm de öyle olmalı. Sıradan bir şeymiş gibi söylersem sıradan gelir diye düşünüyorum. Neyse bu şu anın konusu değil) 
     Cevabı ilginçti. "Atatürk ölmedi anne. Onu kaybettik (gibi bir kelime söyledi). Onu unutmadık, karnımızda yaşıyor"  Okulda öğrenmiş belli. Ama kalp ile karın konusunda biraz sorunlu....

     Sonra yazıcıdan resimleri döktürdük. Kartuşumuz da azalmış garip renklerde bastı ama yapılacak bir şey yoktu. Kendisi kesti. Büyük bir kartona yapıştırdı. Ödevin tamamını kendisi yaptı. Çok gururlandım. Bana ihtiyaç duymadan bir sürü şeyi yapabiliyor olması beni her seferinde mutlu ediyor ve duygulandırıyor.


     Bu arada resimler ile ilgili tek problem, yatay yada dikey çekilmiş onun için önemi yok. Sadece resimler simetrik durmalı :D Normal yapıştırmaya bir türlü ikna edemedim.

     Çarşamba günü karanfil yada kasımpatı çiçekleri götürecekmişiz. Anma töreni yapılacakmış. Ne kadar güzel bir şey çocukların Ata'larını bu kadar erken öğrenmeleri. Tüm okullar da vardır mutlaka ama hem okulla gurur duydum hem de kızımın büyümüş olması beni çok gururlandırdı.

Lise buluşması

     Dün lise arkadaşlarımla beraberdim.Çok uzun zaman olmuştu çoğuyla görüşmeyeli. Güzel oldu, hoş sohbetler yapıldı. Brunch'a gittik. Bazılarımız çocuklarıyla geldi. Hepsi çok güzel oynadılar. Eee tabii biz annelerin aklı sürekli onlarda olmasaydı daha rahat sohbet edebilirdik sanırım.

     Hepimiz biraz değişmiştik. Kilo alanlarımız, verenlerimiz, çocuklananlarımız ama herkes yine aynı yakınlığı kurabildi. Sıcak bir sohbet oldu. Buna yardım eden ise Facebook oldu. Birbirimizi bulabilmemiz için çok iyi oldu. Bakalım daha kimleri bulabileceğiz?

4 Kasım 2010

Aile katılım

Okula gittim. Hep beraber masanın etrafına oturduk. Boyadık, süsledik. Ben çok eğlendim. Onların da çok hoşuna gitti. En çokta şekerliğimizin yapımı bittikten sonra, içine koymaları için verdiğim şekerlere bayıldılar. Bir kaç dakika sonra tüm şekerler bitmişti. Mereklanmayın Haribo'nun en küçüklerinden almıştım. İçlerinde sadece küçük 5-10 tane var.



Aile Katılım Çalışması

     Kuzumun okulundan ara sıra eve ödevler geliyor. Gerçi çok ödev sayılmaz. Araştırma diyelim. Mesela yaprak toplayıp gittik bir gün, bir gün buğday ile ilgili resim, bilgi gibi şeyler, 10 Kasım için de Atatürk ile ilgili resim ve başka görseller.

     Geçen hafta da yeni bir not vardı defterimizde. Aile katılım çalışması çerçevesinde el işi, kitap okuma, meslek tanıtımı ya da kullanabildiğiniz bir enstrümanı çalma gibi bir an aktiviteyi yapmak için sınıfa davet ediyorlardı. Çok sevindim, çok heyecanlandım. Kızımla aynı sınıfta olmak, onunla ve arkadaşlarıyla vakit geçirmek beni mutlu etti. Sonra "acaba ne yapsam?" telaşı başladı. Bir kaç şeyi eledikten sonra palyaçolu bir şekerlik yapmaya karar verdim. Onların yapamayacağı zor olan kısımları halledip süsleme, boyama kısımlarını beraber yapmak için (vakitte yetmeyebileceği için) işin büyük kısmını hallettim.

     İyi ki yapmaya başlamışım. Bir hayli zamanımı aldı. Yazıcıdan palyaço resmini döktürdüm, kestim. Ayakta durabilmesi için mukavvaya yapıştırdım. Mukavvanın arkası da güzel görünsün diye parmak boyası ile hepsini boyadım. Daha sonra şekerlik kısmına geldi sıra. Onun içinde renkli kartondan kesip kenarlarını yapıştırdım. (ihtiyaç duyan olursa detaylarını veririm) Tabii bunları yaparken "aman hepsi aynı olsun" derdi vardı. Sonra "ben onu isterim, hayır ben isterim olmasın" diye. Süslemelere kadar paylaşabilecekleri şeyler aldım. 6'şar tane renkli ponpon. Simli boya. Tüm palyaçoların arkası yeşil renk, tüm şekerlikler mavi. :D


2 Kasım 2010

Güneşli bir güne erken merhaba

     Güzel bir güne merhaba;

     Bugün hava çok ama çok güzel. Sonbaharın böyle günlerini seviyorum. Enerji veriyor insana. Böyle günlerde kendimi sokaklara veresim geliyor.

     Sabahın köründe en azından bizim için köründe 7 gibi kalkıyoruz. Saatler geri alındığından beri. Ada hanım çalar saat gibi. Eskiden 8'de uyanırdı. Saat geri alınınca 7'de uyanmaya başladı. Ama bu uyanma işi akşam uykularını da etkileseydi çok daha iyi olurdu tabii. Akşam 21- 21:30 gibi yatma merasimi başlıyor. Saat 23'ü buluyor uyuması. Uykusuz kalıyor kuzucuk. Bakalım ne zaman normale dönecek.

     Perşembe günü Ada'nın okulunda veli katılım çalışması var. Ben de Ada ve arkadaşlarına tırtıl ya da kalemlik yaptırayım diyorum. Bugün gerekli malzemeleri alıp evde bir deneme yapacağım. Okulda onlarla olma düşüncesi bana çok heyecan verici geliyor.

31 Ekim 2010

Tiyatro "Yalancı Tilki"

     Bugün pazar. Ne zamandan beri yapmak istediğimiz bir şey vardı. Ada ile tiyatroya gitmek. Ada okul ile bir kaç kez gitti ama beraber hiç gitmemiştik. Evimizin yakınlarında Yunus Emre Kültür Merkezi var. Güzel programlar oluyor. Tiyatro oyunları, sinema filmleri, konserler. Daha önce gittiklerimden çok memnun kalmıştım. Özellikle "Çalıkuşu" oyunu müthişti.

     Bugün ise "Yalancı Tilki" adlı çocuk oyunu vardı. Ada, baba, anne hepimiz gittik. Koltuklarımız da en öndeydi. Oyun çok ama çok kötüydü. Bir kaç cümle ile yalanın kötü olduğunu anlatmaya çalışmışlar. Sürekli mesajı tekrarlayıp. Aynı cümleler, aynı cümleler çok şaşırdım, sıkıldım. Aynı şekilde Ada'da çok sıkıldı. Babamızla ikimiz de aynı şey için korkmuşuz "oyun ya 2 perdeyse". 45 dakika sürdü bu eziyet. Hakikaten çok amatörceydi diyeceğim ama  Ada'nın kurduğu oyunlar çok daha karmaşık, çok daha anlamlı. Oyunu çocuk oyunu diye fena şişirmişlerdi.
  
     Bundan sonra oyunları daha dikkatli seçmeye çalışacağım.

29 Ekim 2010

Nurturia 1 yaşında

Nurturia; sevgili Nurturia ben seninle tanışalı 6 aydan fazla oldu. İlk tanışmamız Google'da bir şeyler ararken oldu. Siteye girdim, sorulardan faydalandım. Sonra soru sordum. Cevap aldım. Hem de çok hızlı cevap aldım. Sonra güncellemeleri okumayı keşfettim, anı defterini keşfettim. Çok keyifliydi.

     Üyeliğimin 2. haftası gibi 23 Nisan kutlaması vardı. Oraya katıldık. Çoğu kişiyi o gün tanımıyordum. Ama ailecek, çoluk çocuk sahil yolunda yürüyüş yaptık. Tanıştık, kaynaştık. Daha sonra Sapanca gezisi vardı haziranda, o da çok keyifliydi. Artık çoğu kişiyi tanıyordum. Ankara'dan bile arkadaşlar geldi, bu güzel buluşmaya . Burası diğer aile ya da kadın siteleri gibi sanal değildi. Daha sonra Asmalı Mescit'e gittik. Anneler olarak çocukları babalara bırakarak. Daha sonra Moda'ya Victor Levi'ye gittik. Dediğim gibi bu site sanal değil gerçek. Geçtiğimiz günlerde de ufaklıklardan birinin doğum günü için onlara gittik.

     Hamile arkadaşlar vardı. Hamilelik ve doğum heyecanlarına şahit olduk. Fotoğraflarını gördük, onlarla aynı heyecanları paylaştık. Deneyimlerimizi onlarla paylaştık.

    Senelerden beri tanıdığım arkadaşlarım gibi hissediyorum onları. Onlar benim akıl verdiğim, akıl danıştığım, yardımlaştığım insanlar. Çoluk çocuğumuzdan bahsedip bu kadar keyif aldığımız bir ortam bulmak zor. Anneler bilinçli, hurafelerle değil, araştırarak, okuyarak bilgileniyor ve bilgilerini paylaşıyor.

    Ben bu siteyi ve buradaki insanları seviyorum. Sanalın gerçeğe taşınmasını seviyorum. Siteyi kuran Damla ve Khan'a teşekkürler. 1 yaşındaki bebek Nurturia ile nice yılları hep beraber geçirmek dilekleriyle.

18 Ekim 2010

Ada Sek sek oynadı

     Bugün Ada ile babası bütün günü baş başa geçirdiler. Ben Lise arkadaşlarımla buluştum. Geldiğimde kendilerine hamburger yapmış yiyorlardı.

     Ada sek sek oynamak istemiş. Baba durur mu? Akşam üzeri sokağa çıktılar. Sek sek çizdiler ve oynadılar. Ada'da elinden geldiğince tek ayağının üzerinde zıplamaya çalıştı. Ve tabi anne hemen fotoğraf makinesini kapıp yanlarına koştu. Eeee kolay mı? Kızım sokakta oyun oynuyor hem de sek sek. :D

17 Ekim 2010

Hafta sonu etkinlikleri

Bugün emzirme reform hareketi için toplantısı yapacağız. Sabahtan hava güzel olduğu için kalmak ile gitmek arasında kaldim. Hafta sonu kızım ve babası evdeler çünkü. Bende onları özlüyorum. Kocam gitmem için ısrar etti. Bende ikna oldum.

Simdi dolmuşa bindim gidiyorum. Ne kadar oldu dolmuşa binmeyeli...

Yarında liseli kızlarla brunch var

14 Ekim 2010

Yanlızım. Yok değilim. Yok yanlızım :D

     Bir az önce yalnız olduğumu fark ettim. İnanamıyorum. İnsan konunun içindeyken her şeyi fark edemiyormuş. Nurturia'da yazışırken Başak'ın bir sözü üzerine bir şeyler yazdım. En sonuna da çünkü yalnızım yazmışım ve o an da dank etti kafama. Ben hakikaten çok yanlızım.

     Evet herkese göre biraz şanslıyım. Beni anlayan, dinleyen bir eşim var. Ama arkadaşım yok. Arkadaşım diyecek beni dinleyecek tek kişi aklıma geliyor. Görümcem inana biliyor musunuz? :D Ne bir dost, ne bir akraba sadece görümcem. Kapısını çalmak istediğim bir arkadaşım yok yada arayıp dertleşebileceğim. Sohbetinden zevk aldığım biri yok.
    
      Nurturia da benim bu eksikliğimi giderdiği için seviyorum sanırım. Oradakiler senelerden beri tanıdığım yakın arkadaşlarım gibi hissediyorum. Onlarla buluşup sohbet etmekten zevk alıyorum.

     Sonra yazıştıklarımızdan şunu fark ettim. Bazen yalnızlıklar güzel olabiliyormuş. Galiba bu benim tercihim. Aslında Ada doğduğundan beri hiç yalnız olmamışım. Şimdi ise o yalnızlığıma birilerini  sokmak istediğime emin değilim.

     Ne gariptir ki tanımadığın sonradan hayatına giren arkadaşlarının sana farkındalık kazandırabilmesi. Yazdığım bir güncellemenin ardından kendimi yanlız hissettim. Sonra gelen yorumlardan fark ettim ki bu güzel bir şey (tabii bir yere kadar). Ben istediğim için yanlızım.

13 Ekim 2010

Her şey yoluna girmeye başladı.

    Ada beklenmeyen bir kararla okulda uyumaya karar verdi. Nasıl oldu? Neden oldu? tam anlayabilmiş değilim ama çok mutlu bu da bana yeter. Cuma'dan beri okulda uyuyor. Eve gelince acayip enerjik ve mutlu.

    Tabii bu arada ben boşa çıktım sayılır. Yani şu anda geçiş süresi olduğu için kendimi boşta, ne yapacağını bilemez hissediyorum. Kafamda yavaş yavaş planlar şekillenmeye başladı. Mesela öncelikle tenis ya da pilates kursuna başlamayı planlıyorum. Arada da bizim ilçenin fotoğrafçılık kursu falan var bir de ona bakayım diyorum. Sonra işlerin gidişatına ve muhtemelen de benim sıkılmama bağlı olarak, iş arama çalışmalarına başlarım. Ama ben Ada döndüğünde evde olmak istiyorum. Bu nasıl olacak ona henüz bir çözüm bulamadım. Aklımda bir kaç şey var ama bakalım zaman ne gösterecek.

   

8 Ekim 2010

Bir ilk daha

     Adacığım sevgili kızım okulda uyumamak için adeta inatlaşan kızım. Kesinlikle okulda uyumayı red ediyordu. Gerçi ben de okulda uyuması taraftarı pek sayılmam ama bu derece tepki vermesi beni şaşırtmıştı.

     Öğretmeni bir kaç kere denedi. Bir tanesinde uyumayıp yatmıştı sadece, başka bir gün kesinlikle ve kesinlikle uyku odasına girmeyi reddetmişti. Dün ise öğretmeni okuldaki arkadaşlarının onun uyku saatinde nereye gittiğini merak ettiğini anlatmış. "okulda kalır mısın bir gün?" demiş. Benim ki de "ben bunu bir düşüneyim" demiş :D Sonra da " tamam kalırım" demiş. Ertesi günü (yani bugün) için anlaşmışlar. Ben bu hikayeyi babasına anlattım akşam. Ama Ada hiç oralı olmadı. Gecenin bir yarısı uyanıp uyku bir şekilde "anne ben okulda uyuyacaktım bugün" dedi. Ben de "iyi uyu" dedim. Uyudu. Sabah okula giderken hiç konusunu açmadı. Sordum "yarın mı oldu?" dedi. "Evet" dedim. "Hayır kalmayacağım" dedi. Bende ısrar etmedim.

     Öğlen Ada'yı almak için tam kapıdan çıktım. Telefonum çaldı. Okuldan aradılar. Ada ve öğretmeni anlaşmışlar ve Ada okulda uyumaya karar vermiş. Sıkıca tembihledim. "Benim alacağımı düşünüyordu. Ağlar yada itiraz ederse hiç ısrar etmeyin beni arayın. Okuldan da soğumasın" dedim. Sonra ne bir telefon ne bir haber. Uyanma saatinde aradım. Ada'nın gayet sorunsuz bir şekilde uyuduğunu söylediler. Hatta ikindi kahvaltısındaydı sesini dinlettiler. Gayet mutlu bıcır bıcır geliyordu sesi. Çok sevindim.

     Okula almaya gittiğimde öğretmeniyle konuşabilecek fırsatım oldu. Ada'ya gündüzleri okulda geceleri evde uyuduğumuzu, güzel uyursak boyunun uzayacağını falan anlatmış. Benim kızım da ikna olmuş. Zaten ben telefonda onlara Ada'nın okşanarak ve el mıncıklayarak uyuduğunu anlatmıştım. Öğretmenine "yanıma yat" demiş öğretmeninin elini mıncıklayarak uyumuş. 10 dakikada hemde :D İnanamadım problemsiz bir şekilde uyumuş olmasına.

     Şimdi ise merak ettiğim şey pazartesi de okulda uyumayı kabul edip etmeyeceği...
Gün ola harman ola o zaman :D

Hoşgeldin partisi

     Resimlere bakarken Ada'nın okulunun 2 hafta önce düzenlediği hoşgeldin partisinin resimlerini gördüm. Ben yoktum yanlarında ama fotoğraf makinasını verdim öğretmenine çekmişler sağolsunlar.

     Çok eğlenmişler pasta yemişler dans etmişler. Ada zaten dans etmeye bayılır. Bu arada resimlere bakarken gördüm yarım kollu giymiş o zaman. "Havaya bir de şimdi bakar ne kadar çabuk kış geldi" diyeceğim ama 3 gün sonra düzelip düzelmeyeceği de belli olmaz. :D 

7 Ekim 2010

Sıra bana geldi

    Artık Ada okullu oldu. Ada'yı okula bıraktığımda kendimi yanlız ve terkedilmiş hissediyorum. Ya çarşı işlerimi hallediyorum ya da evde temizlik yapıyorum ya da bilgisayarın başındayım yada kitap okuyorum. Ama bunların hiç birisi bir faaliyet yada uzun süreli tatmin edici şeyler değil.

     Kendim için bir aktivite, hobi, iş bir şeyler bulmalıyım. Şöyle bir şeye ihtiyacım var. Ada okulda 8:30-13:00 saatleri arasında kalıyor. Bu saatler içerisinde halledebileceğim, Ada geldiğinde evde olacağım bir şeylere ihtiyacım var. Yada çalışma saatlerini Ada'nın okul saatleri ile internette yapılabilecek bir şeyler bulmalıyım. Ama ne?

     Aslında gezebilirim de ama ben sıkılıyorum gezmeden de. En çok kitap okumak hoşuma gidiyor ama o da bir yere kadar. İşe girmeye kalksam bu saatler arası bir iş imkansız.

     Aklınıza gelen bir şey var mı?

3 Ekim 2010

Emzirme Reformu

EMZİRME REFORMU MANİFESTOSU




Anne sütü, bir bebeğin alabileceği en iyi besindir.



Dünya Sağlık Örgütü, bebeklerin ilk altı ay boyunca sadece anne sütüyle beslenmelerini, daha sonrasında ise ek gıdalarla desteklenerek en az iki sene boyunca emzirilmelerini önermektedir.



T.C. Sağlık Bakanlığı da Dünya Sağlık Örgütü’nün bu önerisini dikkate alarak “ilk altı ay sadece anne sütü” yaklaşımını benimsemektedir.



“İlk altı ay sadece anne sütü” yaklaşımının uygulanmasında ve annelerin bebeklerini istedikleri gibi emzirmeleri konusunda gerek iş hayatında, gerekse toplumsal hayatta sorunlar yaşanmaktadır. Şöyle ki:



İş Hayatında:



•Çalışan annelerin yaşadığı sıkıntıların başında süt izninin gereği gibi kullanımı gelmektedir. Yasaya göre, bir yaşından küçük çocuğunu emzirmesi için günde toplam bir buçuk saat süt izni verilen anne, bu sürenin hangi saatler arasında ve kaça bölünerek kullanılacağını kendisi belirler. Bu süre günlük çalışma süresinden sayılır. Bu madde, iş yasasında teminat altında olmasına rağmen uygulamadan kaynaklı sorunlar yaşanmakta, çalışan anneler süt izinlerini hakları doğrultusunda kullanamamaktadır. Bu sorunlar iş yerinin bakanlık müfettişleri tarafından denetlenmesi ile düzeltilebilir.

•Sağlık Bakanlığı’nın “ilk 6 ay sadece anne sütü” politikasıyla Çalışma Bakanlığı’nın çalışan annelere sağladığı 4 aylık doğum izni birbiriyle çelişmektedir. Birçok anne bebeği henüz iki-iki buçuk aylıkken çalışmaya geri dönmek durumunda kalmakta ve işyerinde sütünü gereği gibi sağamadığı için sütü azalarak kesilmektedir. Bu yanlışlık bir an önce giderilmeli, Çalışma Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı’nın “ilk 6 ay sadece anne sütü” uygulamasını destekler hale getirilmelidir.

•Ülkemizde doğum izni konusunda ciddi değişikliklere ihtiyaç vardır. Birçok çalışan anne doğumdan önce 8, doğumdan sonra 8 olmak üzere, toplamda 16 haftalık ücretli doğum izni kullanabilmekte, doğumdan önceki izninin beş haftasını doğum sonrasına aktarabildiği takdirde bile bebeği henüz gün boyu meme emmesi gereken durumda olmasına rağmen işe geri dönmek durumunda kalmaktadır. Dolayısıyla oldukça yetersiz kalan hali hazırdaki doğumdan sonraki 8 haftalık ücretli doğum izni en az 6 aya çıkarılmalıdır.

•Doğum sonrası ücretsiz izin konusunda özellikle de özel sektörde çalışan anneler zorluk yaşamakta, annenin ücretsiz izin isteğine kötü bakılmakta, hatta işten çıkarma sebebi olarak bile görülebilmektedir. Dolayısıyla ücretsiz izin konusunda da ciddi değişiklikler yapılmalı, doğum sonrası ücretsiz izin en az iki seneye çıkarılmalı ve özel sektör çalışanları da, kamu çalışanları gibi rahatlıkla ücretsiz izin kullanabilmelidir.

•“Gebe Veya Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları Ve Çocuk Bakım Yurtlarına Dair Yönetmelik”, Madde 15’e göre, “yaşları ve medeni halleri ne olursa olsun, 100-150 arası kadın işçi çalıştırılan işyerlerinde, bir yaşından küçük çocukların bırakılması ve bakılması ve emziren işçilerin çocuklarını emzirmeleri için işveren tarafından, çalışma yerlerinden ayrı ve işyerine en çok 250 metre uzaklıkta bir emzirme odasının kurulması zorunludur.” Yine aynı yönetmelik, “yaşları ve medeni halleri ne olursa olsun, 150 den çok kadın işçi çalıştırılan işyerlerinde, 0-6 yaşındaki çocukların bırakılması ve bakılması, emziren işçilerin çocuklarını emzirmeleri için işveren tarafından, çalışma yerlerinden ayrı ve işyerine yakın bir yurdun kurulması”nın zorunlu olduğunu, yurt açma yükümlülüğünde olan işverenlerin yurt içinde anaokulu da açmak zorunda olduğunu belirtmektedir. Bu maddeler yürürlüğe konmalıdır.

•Aynı yönetmeliğe göre, emziren işçi doğumu izleyen altı ay boyunca gece çalıştırılamaz. Yeni doğum yapmış işçinin doğumu izleyen sekiz haftalık süre sonunda, emziren işçinin ise, altı aylık süreden sonra gece çalışması yapmasının güvenlik ve sağlık açısından sakıncalı olduğunun hekim raporu ile belirlendiği dönem boyunca, gece çalıştırılamaz. Bu maddelere de uygulamada sadık kalınmalı, emziren anneler gece çalıştırılmamalı, vardiyalı çalışmaya zorlanmamalıdır.

•Emziren anneler günde 7,5 saatten fazla çalıştırılmamalıdır. Bu, kanun gereği böyledir.

•Hiçbir çalışan anneye çocuğunu emzirdiği ve süt izni kullandığı için işyerinde “mobbing” uygulanmamalıdır. Annenin süt iznini kullanacağı saatlere kasti olarak acil toplantılar, “o dakika bitirilmesi gereken işler” denk getirilmemelidir. Anne, fazla mesai yapması için zorlanmamalı, işini kaybetme tehdidiyle süt iznini kullanması engellenmemelidir.

•Hiçbir çalışan anne emzirdiği için, süt iznini kullandığı için işinden çıkartılmamalıdır.

•Çalışan bir annenin süt iznini kullanıyor olması performansının düşük olduğu anlamına getirilmemelidir. Annenin işyerinde bulunduğu saatlerdeki performansı, diğer çalışanların performans değerlendirme ölçütleri ile aynı doğrultuda, adil bir şekilde değerlendirilmelidir.

•İşyerinde sütünü sağması gereken annenin ihtiyaçları (oda, buzdolabı vb.) karşılanmalı ve mahremiyetine saygı gösterilmelidir. Anne, tuvaletlerde ya da arşiv odalarında sütünü sağmak zorunda bırakılmamalıdır.

Toplumsal Hayatta:



•Gebeler ve yeni anneler, emzirme hakkında yeterince bilgilendirilmelidir. Yeni annelerin, emzirme teknikleri konusundaki yetersiz bilgileri “sütüm yetmiyor” gibi endişelere yol açmakta, mama vermeye yatkın doktorlardan ve aile büyüklerinden gelen baskının da etkisiyle birçok bebek anne sütünden gereksiz yere mahrum kalarak mamayla beslenmektedir.

•Emzirme, doğumdan sonra en kısa sürede başlamalıdır. Tıbbi bir engel yoksa, doğumundan sonraki ilk dakikalarda bebek annenin kucağına verilmeli ve doğumdan sonraki ilk yarım saat içinde emzirmenin başlaması sağlanmalıdır.

•Her annenin bebeğini istediği sürece emzirme hakkı vardır. Hiçbir anneye çocuğu “meme emmek için fazla büyüdüğü için” mahalle baskısı yapılmamalı, anne ve bebek devamını istediği sürece bu bağın zorla kopartılması hiçbir şekilde talep edilmemelidir.

•İsteyen her anne, parkta, sokakta, alışveriş merkezinde vs. bebeğini emzirebilmelidir. Hiçbir anneye ortalıkta emzirdiği için ayıp, yasak, ya da kötü bir şey yapıyormuş izlenimi verilmemelidir. Bebeğini emziren annenin memesi cinsel obje değildir.

•Ortalıkta emzirmek istemeyen annenin mahremiyetine de saygı gösterilmelidir
 
 

Nurturia Moda çıkarması

Nurturia anneleri olarak akşam buluşmalarımız keyifli bir şekilde devam ediyor. Geçtiğimiz cuma akşamı da Moda Victor Levi'de  buluştuk.


     Şarap içtik, sohbet ettik, şarkılar söyledik, güldük, dertleştik. Yine çok keyifli bir akşam geçirdik. Hepimiz biraz çakır olduk. En güzelide Ayşegül'ün "Victorya Levi" demesi idi. Nurturia ile Victor bir birine karışınca böyle oluyor.

     Geç kalanlar oldu ama onlarda geldiler. Yasemin ve Esra ufaklıkları uyutup gelenlerdendi. Esra Özlem ise Ada'nın arıza çıkarması üzerine Babacan'ın telefonuyla acilen kalkmak zorunda kaldı.

     Organizasyon için Ayşegül'e, fotoğraflar için Burcu'ya ve geldiği için tüm Nurturia annelerine teşekkürler.
     Yeni Nurturia buluşmaların da buluşmak dileğiyle. Bir daha ki gezimizin çapını biraz genişlettik. 29 Ekim'de Ankara'ya gidiyoruz. :D