10 Kasım ödevimiz ile ilgili yazıyı yazarken bana ödevlerin keyif verdiğini fark ettim. Kendi zamanımı düşünüyorum ödevlerin yüklü olması dışında beni çok rahatsız etmezlerdi.
Bizim zamanımızda da böyle miydi bilemiyorum ama Ada'nın ödevlerinde şu var "araştırmaya yönlendirmek, merakı tetiklemek". Örneğin "Buğday" öğreniyorlardı. Bu konu ile ilgili bir şeyler istemişlerdi. Buğdayın kendisi olur, resmi olur, ekmek olur, işlenmesini yada yetişmesini anlatmak olur. Amaç araştırtmak, bunun keyfine varabilmek. O gün Ada çok istekli değildi. Söylediğimde "bırakta onu okulda öğreneyim" dedi. Bende çok ısrar ederek ön yargı oluşturmak istemedim. Ama bugün söylediğimde büyük bir istek ve şevk ile hemde ananesine gitmekten vazgeçip "önce ödevimi yapayım sonra ananeme giderim" dedi. Bulduk seyrettik, kesti, kendisi kendi sayfayı istediği gibi kullanıp şekillendirdi ve yapıştırdı. Ve sonra okula götürene kadar odasının duvarına asmaya karar verdi. Bizde izin verdik. Çünkü önemli olan okula ödev götürmek değil tüm bunları istekli bir şekilde yapmasıydı. Bu beni mutlu etmeye yetti.
Tüm bunlar nedeni ile ödev konusu henüz bana yanlış gelmiyor. Gerçi bunlar ne kadar ödev sayılır ya da ödevden kasıt bu mudur? tartışılır. Okulda ki konuları tekrar etmek için verilenler hakkında henüz bir deneyim sahibi olmadığım için yorum yapamıyorum. Zamanı geldiğinde artık....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder