30 Nisan 2011

Mutfak Önlüklerimiz

Ada hanım mutfakta iş yaparken mutfak önlüğü kullanmayı çok seviyor. Pek tabii ki benim mutfak önlüğümde ona büyük geliyor. İnternette bakınırken 1-2 model beğendim. Anne kız ikimize bir örnek mutfak önlüğü yapmaya karar verdim. Ada'ya söyleyince "bir de aşçı şapkamız olsun" dedi. Kumaşları da aldım, yapmaya başlayacaktım ki araya ayağımın sakatlanması girdi. Bende ayağım iyileşmeye başlayınca başladım yapmaya.
Az biraz dikiş dikmek elimden gelir. Ama öyle kalıptı falan bulamayınca internetten. Ben de canım nasıl istiyorsa aldım Ada'nın ve benim vücut ölçülerimi başladım dikmeye.




19 Nisan 2011

Tiyatro Oyunu "Çocuk Dünyası"

Kadıköy Süreyya Operasındaydık pazar günü. Oyunun adı "Çocuk oyunu" ydu.
Her zaman ki gibi yine ucu ucuna yetiştik. Ada geçen sefer babasına locadan izlemek istediğini söylemişti. Bende locadan aldım bu sefer ki biletleri. Ada'nın başta çok hoşuna gitti. Ama oyunun başında oyuncular seyircilerin arasına inip onlarla oynayınca babası ile aşağı inmek istedi. İndiler ama yetişemediler. Oyunun devamında da bir daha olmadı. Ada ne zaman, ne zaman diye sorup durdu. Gerçi oyunun arasında görevlilerden rica etti ve sahne arkasına gitti. Çok sevindi. Bugün ki mesleğimiz "tiyatroculuk" oldu.
Çocuk Dünyası
Oyuna gelince; Bence çok fazla mesaj içerikliydi. Biraz dağınık buldum ama oyuncuların sesleri gerçekten çok güzeldi. Orkestra ve müzikler de güzeldi. Ada sıkılmadan izledi. Ama oyuncakların dans ettiği bölümleri çok beğendi. Onların tekrarlanmasını istedi.
Çocuk Dünyası

18 Nisan 2011

23 Nisan hediyemiz

Nurturia'da ki arkadaşlar ile yeni yılda hediye çekilişi yapmıştık. Durum hepimizin çok hoşuna gitti, katılamayanlar olmuştu. 23 Nisan'da da çekiliş yapmaya karar verdik. Sağ olsun Aylin'imin annesi Özge çekilişi hazırladı.
Bize Rize'den bir arkadaşımız çıktı. Hediyesini gönderdim dün, henüz eline ulaşmadığı için adını yazmayayım.
Bugün bizim hediyemiz de geldi. Sabah Aras kargo aradı. Adreste sorun varmış teyit etmek için aramış "belki bugün yetişmez pazartesiye kalabilir" dedi. "Gelip alayım" dedim" "dağıtımda" dediler. Gündüz bir ara dışarı çıktık geldik. Haber çıkmayınca tamam dedim, pazartesiye kaldı.
Akşam kapımız çaldı. Karşı komşuya bırakmışlar hediyemizi. Çok sevindik. Ada kadar sevindim. Özellikle hafta sonu eline geçti diye. Hafta içi gündüz gelseydi Ada okuldan gelene kadar çatlardım.
Neyse hediyemiz geldi. Artık daha fazla anlatmayayım fotoğraflar konuşsun.






Cemre'ye ve Annesi Pelin'e çok teşekkür ederiz.
 İçinden çok güzel bir kartpostal çıktı. Ada oyuncaklarla oynadıktan sonra bir kağıt kesip üzerine "Hediyeli mutlu ADA. Oyuncağımla oynadım sonra kutusuna koydum. Hediyemi çok beğendim teşekkür ederim." yazdırdı.    

Yeni Balıklar vardı yaaa

Geçen hafta Ada'ya balık almıştık. Cuma sabahı uyandığımızda birisi yaşamıyordu. Ada'nın çok üzülmesini engellemek için durumu şamataya getirip konuyu değiştirdim. Oyuna getirip tuvalete atıp sifonu çektik. Atlattık diye seviniyordum ki. Öğleden sonra diğerini gördüm. O da ölmüş.
Ben şimdi bunu Ada'ya anlatamam, birini atlatmışken bunu öğrenirse çok üzülür diye düşündüm. Koştura koştura balıkçıya gittim. Canlı zannettiğinin benzerini ve onun yanına da yeni bir balık aldım. Ada'ya da "kızım bak Balış'ın yerine yeni bir balık aldım, Ada'ya da arkadaş olur" dedim.
Ada eve gelince diyalog şöyle gelişti
Ada: Aaa anne Ada nerede?" (Balığın adını Ada koymuştu da, öldüğünü gördüğünün ki ise Balış)
Mine: Orada ya kızım"
Ada: Hayır anne burada değil"
Mine: Kızım işte şurada"
Ada: Ama anne Ada'nın sadece kafasının üzerinde kırmızı vardı"
Mine: ıııı şey, Ada büyüdüğü için belki rengi değişmiştir"
Ada: Hııı o yüzden mi?
Bir süre düşündü taşındı. Sonra
Ada : "Anne, yoksa Ada da balış gibi denize gitti de yenisiyle mi değiştirdin"
Mine'nin gözler pörtler, şok geçirir ne diyeceğini bilemez. Ve gülmeye başlar. "hadi canım" demekle yetinip konuyu değiştirir.
Hala şaşkınım. Şok halindeyim. Ada henüz 3,5 yaşında bu nasıl bir zekadır bu çocuklarda ki inanamıyorum. Tamam çevre etkenleri algılarını çok geliştirebiliyor ama ben o kadar bağlantı kurabileceğini kesinlikle tahmin etmezdim.

13 Nisan 2011

Güveni sarsar mı?

     Bir süreden beni yaşanan kâh önemsemediğimiz, kâh halolduğunu düşündüğümüz bir konu var. Ama bir kaç gün önce konu ile ilgili kafamda soru işaretleri oluştu. Siz bu konu hakkında ne düşünür ne yapardınız?

     Ada'nın okuldan bir arkadaşı var. Erkek çocuğu. Çocuk tüm arkadaşlarını sıkıştırarak sevmeyi öpmeyi çok seviyor. Ada ve arkadaşları ise bundan ciddi rahatsızlık duyuyorlar. Öğretmen uyarıyor fakat çocuk aynı şekilde devam ediyor. Yanlış anlaşılmasın darp gibi bir şey yok. Böyle seviyor çocuk.

     Öğretmeni ise ailede böyle görmüş olabileceğini defalarca çocuğu uyardıkları halde böyle olduğunu söylüyorlar. Yani çözüm sunmuyorlar. Çocuk çok sevimli. Ancak şöyle bir durum var Ada durumdan hoşlanmıyor, diğer çocuklar gibi.

     Durumun bence vahameti şu; Ada ve diğer arkadaşları durumdan şikayetçi öğretmen uyarıyor ama çözüm olmuyor. Onlar da öğretmenin onlara bu konuda bir fayda sağlamayacağını düşünüyorlar artık. Ve duruma alışmaya çalışıyorlar. Ben konuyu Ada'ya direk sormadan. "anne xxx böyle yaptı çok komikti" deyince "aa hakikaten çok komikmiş, sen xxx seviyor musun?" deyince hemen kafasını hayır diye sallıyor.

     Durumu kabul etmesini çözümsüzlüğe alışmasını istemiyorum. Ya ileride okulda yada başka bir şekilde istemediği yada taciz gibi bir şey olursa ve çözümlenemeyeceğine kanaat getirip kabul etmeye yada kendi halletmeye çalışırsa diye düşünüyorum.

     Bugün okul ile görüşmeye gideceğim. Ve kesin bir çözüm bulmalarını yada nasıl yaparlarsa yapsınlar Ada'yı sıkıştırmasını önlesinler diyeceğim. Aklıma da başka bir şey gelmiyor.

12 Nisan 2011

Bezden bebek

     1-2 hafta önceydi sanırım. Ada'nın nereden aklına geldiyse "anne benim bez bebeğim olsaydı keşke" dedi.
    
     Tabii bunun üzerine anne Mine durur mu? Çıkarttım kumaşları. Anne, baba ve Ada hep beraber bez bebek yaptık.


     Nasıl mı? İşte böyle:


  Önce kumaşı çift kat yaptık. Kafa için istediğimiz büyüklükte bir tabakla kafa çizdik. Gövde için bir dikdörtgen, Kollar ve bacaklar içinde iki farklı ölçüde dikdörtgenler yaptık. Ben bunları çizdim Ada ise büyük bir dikkatle iğnelerini taktı.

     Bunları dikiş makinesinden geçtikten sonra içine ne doldursak diye düşünüyordum ki Ada'nın eski yastığı geldi aklıma. Açtık içini bunların içini baba ve Ada bir güzel doldurdu.

     Sıra süsleme işine geldi. Örgü ipinden saçları, gözler için mavi boncukları, burnuna ise pembe bir inciden, ağzını da dikerek yaptık. Eee tabii Ada bebeğine elbise istemez mi ona bir elbise yaptık. O da yetmedi bacakları üşüyormuş, tayt gibi çorap gibi bir şey yaptırdı. Adını da önce Ada sonra vazgeçip Elif koydu.
Elif bebek

İşte bizim Elif bebek. Ada bebeğini ilk bir kaç gün kucağından düşürmedi. Öyle sevindi öyle sevindi ki. Ben de bir taraftan bebeği yaparken diğer taraftan da nasıl geliştireceğimin planlarını yapıyordum. Eller ve ayak yapmak gibi :)

11 Nisan 2011

Çalışan anne ilk 6 ay emziremez ÇÜNKÜ

Bugün TRT 1'de Gülben Ergen'in konuğu Sağlık Bakanı Recep Akdağ idi.
Twitter'dan gelen soruları da yayınlayacaklarını duyunca "Sağlık Bakanı "ilk 6 ay sadece anne sütü" diyor Çalışma Bakanlığı SSK'lı anneye 2 ay sonra ise dön diyor.Konu ile ilgili düşünceleri nelerdir?" diye bir soru gönderdim. Kendisi bu çok merak ettiğim konunun muhataplarındandı, vereceği cevabı gerçekten merakla bekledim.
Sorum soruldu. Cevap ise gerçekten soğuk duş etkisi yaptı. Kendime uzun süre gelemedim. Cevap bu mudur? Böyle mi olmalı? Ne kadar tezat, ne kadar tutarsız, yanlış ve üzücüdür.
R.A. Öncelikle; biz konu ile ilgili iyileştirmeleri yapıyoruz. Mesela günde 1 saat olan süt iznini 1,5 saate çıkarttık.
Buna cevaben şu örnek aklıma geliyor. Arkadaşım yerine servis dışında başka vasıta ile gidemezken, yeri haftada 1 gün olarak kullanmasına izin vermezse sizce bu izni nasıl kullanabilir?
R.A.Emziren annenin gece çalıştırılması durumunu düzenlemiş; çalıştırılamayacağına dair düzenleme getirilmiş.
e bir zahmet gece çalışmasınlar bari diyeceğim ama buna da hangi yeri ne kadar uyuyordur onu düşünüyorum.
Ücretli doğum izni süresinin arttırılmasına gelince;
R.A.Bu kadın istihdamını olumsuz etkilermiş.Özellikle özel sektörde “Madem kadın çalışan o kadar süreyle işinden ayrılacak, o halde ben de onu işe almayayım” türünden bir düşünce hakim olurmuş. O yüzdenmiş
Buna yapacak yorum söyleyecek söz bulmakta zorlanıyorum. O zaman sizin özel sektör patronlarından ne farkınız kaldı. Siz yasayı yapın, kararı onlar versin yada kanunlarla engellemenin yolunu bulun. Madem onları düşünüyorsunuz, bu kraldan çok kralcılık değil mi? Anneleri geçtim. Bu küçücük bebeklerin hakkı değil mi? Maddi nedenlerle çalışmak zorunda olan yada kariyer sahibi olmak isteyen anneler emzirmesinler. Çocuğunu emzirmek için ise işi bırak yada ara ver. Hiç adil olduğunu düşünmüyorum.
Konunun tek çözümü bu olmayabilirdi de; Mesela yerlerinde kreş yada yeri yakınlarında kreş zorunlu hale gelse bu bile çözüm olabilir. Böylece çalışan anne verilen süre içerisinde bebeğini emzirebilir. Unutulmamadır ki çözüm 1 tane değildir. Demokrasiler de çareler bitmez. Çare bulmak istenirse yada konu ciddiye alınırsa tabii.
R.A. Kaldı ki, ücretiz izin denilen bir düzenleme varmış. Kadın çalışanlar, doğum izinleri bittikten sonra bu ücretsiz izinlerini kullanabilirlermiş.
Özel sektörde bu da verenin inisiyatifinde gerçekleşiyor. "Hayır 1 sene izin vermeyeceğim". Yada "sana şu kadarını kullanma izni veriyorum işine gelirse". Ve adı üzerinde ücretsiz izin insanlar maddi nedenlerden bunu teklif bile edemeyebiliyor.

3 çocuk isteyen Başbakanımızın bu konu ile ilgili görüşlerini ve hareket planını oldukça merak etsem de, alacağım cevaptan korkmuyor değilim.Bu bir parti sorunu değil yada bu Recep Akdağ sorunu değil. Bu bakış açısı sorunu. Eğer yasa yapıcılarımız patron penceresinden bakmak yerine biraz daha halkın penceresinden baksalardı bu sorunlar daha aza inebilirdi.

Ada'nın Artık Balıkları Var

     Bir süreden beri Ada evde hayvanı olsun istiyor. Ben de çok istiyorum. Ama bu bir anda alınabilecek bir sorumluluk değil. Ada ise bunun için henüz küçük.

     Geçenlerde balıkçıdan balık alırken, balıkçı istavriti suya koyup verdi. Ne dedimse Ada'yı balığı bırakmak için ikna edemedim. Ölür de üzülürse diye "kızım balık tek başına sıkılır" dedim. olmadı. "Sana süs balığı alalım" dedim "ben gerçek balık isterim" dedi. Süs balığın oyuncak olmadığını anlattım ama yok yok yok. "O deniz de yaşayabilir" dedim. Olmadı. Bilakis oldu Ada'da hiç beklemediğim gibi hiç oralı olmadı ve onu yemek istedi.

     Cumartesi günü yine balıkçıda aynı şeyler yaşanınca babası "sana süs balığı alalım onun sorumluluğu sende olacak bakabilir misin?" dedi. Ada çok sevindi heveslendi. Gittik aldık. Balığın birini o seçti birini ben. Ne kadar yem atması gerektiğini, nasıl bakması gerektiğini dikkatle dinledi.

     Eve gelince onlara isim koydu biri Ada diğeri, Balış. Bütün gün balıkları ile ilgilendi. Yatarken ise "Anne ben balık aldığınız için çok mutlu oldum, Anne çok teşekkür ederim, baba çok teşekkür ederim" dedi. O kadar içtendi ki çok sevindim bende.

     Pazar günü uyanır uyanmaz satıcının söylediği kadar yem attı balıklarına onlarla konuştu. "Anne balıklarım yaşıyorlar" dedi. Canım kızım çok sevindi yaşamalarına. Bir ara baktım elini sokmuş parmağı ile balığı seviyordu. Balıkta onun parmağına yaklaşmış ağzı ile bir şeyler yapıyordu. Biz de "bak senin parmağını öpüyor" dedik pek hoşuna gitti.

     Bir süre okulda biten pillerin atılmaması gerektiğini öğrenmişler. Babası da evde bu görevi adaya verdi. Görevi verirken de " Ada pilleri toplayıp bu kutu da biriktirmek senin sorumluluğunda, kutu dolunca alıp atık pil kutusuna götüreceğiz demişti. Bunu hiç unutmamış olacak ki "anne benim 2 tane şey benim sorumluluğumda biri balıklarıma bakmak, biri de pilleri toplamak" dedi.  Çok şirin.

     Ben Ada'nın balık işini hakkıyla yapacağına inanıyorum. Gündüz uyanınca salona taşıyorlar babası ile gece yatarken de Ada'nın odasına gidiyor.

Ada Hanımın Uyku Halleri

     Her çocuk böyle midir? Yoksa benim kızıma has mıdır bilmem ama uyumamak için elinden ne geliyorsa yapıyor. Uykuya kelimenin tam anlamıyla direniyor. Sanırım uyursa bir şeyleri kaçıracağını düşünüyor.

     Geceleri anne ve baba 2'şer masal okuyor. Sonra anne "beni uyutsana" (bu da son zamanlarda ayağım yaralandığından beri çıktı) uyuyana kadar uyutulsun istiyor. Gerçi onu uyutmak çok ama çok hoşuma gidiyor koyun koyuna olmak. Ama zamanla süre uzuyor giderek yatak sohbeti yapmak istiyor. Eskiden uyutma çıkmadan önce ise "anne tuvalete gitmek istiyorum, anne su istiyorum, anne babam gelsin istiyorum, baba annem gelsin istiyorum". Çocuk 21'de yatıp 23:30 gibi uyur mu? Uyuyor işte. Hatta onunla kalmayıp  sabah saat 7'de kalkmaz mı? "anne hadi uyandık, sabah oldu, karnım acıktı, benim tuvaletim geldi hadi kalkalım"

     Ayağım iyileşsin bu konuyu halledeceğim. Ama şimdi uğraşırsam direnç gösterecek ama şu anda bununla uğraşmaya gücüm yetmeyecek.

Siz ne isterdiniz?

Biraz evvel düşünüyordum da hayattan bir şeyler isteyecek olsam bunlar neler olurdu diye. Benim aklıma gelenler şunlar oldu.

Benim dileklerimin hepsi ailem ve sevdiklerim içindir.

Olmazsa olmaz sıralamam
* İlk önce sağlık
* Huzur
* Mutluluk
* Ailemin bütünlüğü

* Başarı
* Ev
* Araba
* Daha çok para
* Uzun tatiller

Tıpkı hepimiz gibi olmazsa olmazlarımız ve sonra dahası ve sonra dahası. :) En azından benim için böyle önce "ben çok şey istemiyorum ki" sonrasında şu şu şu sonrasında ise şu da olsun şu da olsa hiç fena olmaz diye devam ediyor. Ama istemeli ki, inanmalı ki olsun. Babaannem derdi ki "Sen büyük büyük isteyeceksin, küçüğü de olsa verir"

İstiyorum işte her şey istiyorum. Ama önce sağlık, huzur, mutluluk ve sevgi sonra ise vs.vs. vs.....

6 Nisan 2011

İstanbul hatırası

Sonunda okudum ve bitirdim. Evet, Ahmet Ümit'in "İstanbul Hatırası" kitabı.

Yeni yıl hediyesi olarak gelen ve sevdiğim, beğendiğim halde bir türlü bitiremediğim kitap. Ayağımın yaralanması ile birlikte sürekli ayağımı uzatıp yatmam bir işe yaradı. Tüm gün ya bilgisayar, ya kitaplayım.

Kitap çok güzel. Ahmet Ümit'in kitaplarını sevsem de bana genelde anlatımı ağır ve yorucu gelirdi. Ama bu kitap öncelikle konuya ilk sayfadan başlaması ile diğer kitaplarından farklıydı. İstanbul tarihi vardı, ben tarihi çok sıkıcı bulmama rağmen öyle güzel öyle hikayemsi anlatılmış ki çok büyük ilgi ve merakla okudum her kısmını. Kitabı okurken İstanbul'un tarihi mekanlarına hiç o gözle bakmadığımı fark ettim. Tarih, kitabın kurgusunun içine öyle güzel yedirilmişti ki insanı içine çekiyordu.

Konusu ise Nevzat başkomiserin, İstanbul'un tarihi mekanlarına belli bir sıra izleyerek (mekan, tarih) bırakılan faili meçhul cinayetleri çözme serüveni denilebilir kısaca.
Kitabı taze taze bitirip yazmak istedim. Kitap çok güzel tavsiye ederim.