23 Kasım 2010

Hayat Temizliği

     Evimizde temizlik yapmak gibi hayatımda temizlik yapmaya karar verdim. Zararlı insanları, gereksiz zamanları, beni mutsuz eden şeyleri hayatımdan çıkartacağım. Tabii çıkabilenleri.

     Arkadaş var, arkadaş var. Kimisi ile senelerce görüşmezsin ama görüştüğünde aynı duyguları hissedersin, kimisi ile çok yakın oturursun ama görüşemezsin, hayat telaşı vardır. Ama sevdiğin insanlardır ve onların fikirlerini önemsersin. Eleştirilerini dikkate alır, kulak ardı etmezsin. İnsanların kimi kırmamak için eleştirmez, kimi usturuplu bir şekilde eleştirir, kimi ise azarlar gibi eleştirir. Bunların hiç biri beni rahatsız etmez. Ancak eleştirinin yapılış şekli iğneleme ve ya ima şeklinde olunca insan bundan rahatsız oluyor. Sonra o kişiyi takip etmeye başlıyor insan. İnsanların arkasından konuştuğunu ve senin arkandan da konuşabileceğini fark ediyorsun. Bunlar rahatsız etmeye başlıyor. O insana artık güvenin sarsılıyor. Zamanında fikirlerine değer verip kendini acımasızca eleştirdiğini fark edip üzülüyorsun. Sanki yürümeyen bir ilişki gibi "değmezmiş" diye düşünüyorsun. Ve en sonun da hayatından çıkartmaya karar veriyorsun. Ne kadar hayatında uzun bir süreden beri var olsa da, yokluğunun seni üzeceğini düşünsen de öyle olmuyor. Rahatlıyor insan. "Seni üzen insanları yakınlarında tutmayacaksın" kendi kendine söz veriyorsun.

     Şaşırtıcı olan başka şeylerde var. Tanımadığın, tanışıp sık görüşemediğin insanlar ile ne kadar anlaştığını sana bir şeyler kattıklarını, seni mutlu ettiklerini, yüzünü güldürebildiklerini, bir şeylerin paylaşabildiğini görmek gibi. Nurturia arkadaşlarım gibi. Kimi ile hiç yüz yüze görüşmedim. Kimi ile çok keyifli bir kaç akşam geçirdim ama hepsini tanıyorum ve çoğunu yakın hissediyorum kendime. Sanki uzun zamandan beri tanışıyormuş gibi hissediyorum. Bazen bir kafe de karşılaşıp çok güzel sohbetler edebiliyorsun, beraber program yapıp pikniğe gidebiliyorsun,kafaları çekip hoş sohbetler yapabiliyorsun, dertleşiyor ya da mutluluklarını paylaşıyorsun, fikirlerini paylaşabiliyorsun. Neler yaptığını, sağlığını, işini, bebeğini merak edebiliyorsun.

     Önemli olan dokunabilecek kadar yakın olmak değil, fikirlerine ve duygularına dokunabiliyor olmak. Saygı, sevgi, hoşgörü, anlayış çerçevesinde insana insan gibi davranabilmek. Davranmayanları etrafında barındırarak kendini üzmemek. Ara sıra hayatında temizlik yapmak gerekiyor. Ben sonbahar temizliği yapıyorum...

     Bundan sonra ki temizliğim ise fikrim de duygularımda beni yoran her şey....

21 Kasım 2010

Uyku zamanı için yardım

     Ada son zamanlarda uykuya geçişte problem çıkarmaya başladı. 21-21:30 gibi yatıyoruz ancak uyumamız 23'ü bile bulabiliyor. Su istiyor, tuvaletim geldi diyor, beni uyut diyor... diyor da diyor. Bezdirmeden uykuya dalmıyor.

     Ne yapsam ne etsem derken derken Damla'nın yazısına ulaştım. Şöyle başlıyordu :
Uyku öncesi zamanı, çocuğunuz için o gün sizinle oynadığı son oyun zamanıdır. Bu süreyi elinden geldiğince uzatmaya çalışması şaşırtıcı değildir. O zaman siz de oyunbozanlık yapın
Devamını okuyabilmek için tıklayın.

Yazdıkları bana çok mantıklı ve ilgi çekici geldi. Yatmak biz de oyun halini aldı çünkü. Bunu mutlaka denemeliyim. Bu akşam itibari ile test edeceğim.

19 Kasım 2010

Kurban bayramı



     Kurban bayramı tatili geldi. Babası ve kızının 9 gün tatili var. Bir yanım çok mutlu ama evin alabileceği hali düşününce biraz uzun gibi geliyor. Hadi bakalım hayırlısı.

     Hafta sonunu evde geçirdikten sonra arife günü babaannemize gitmeye karar verdik. Bu nedenle Bayram sabahı ananne de yaptığımız kahvaltıyı arife gününe aldık. Ada hanım sayesinde saat 7'de kalkıp valizlerimizi hazırlayıp arabamıza yerleştirdik. Ananemize kahvaltıya gittik. Kahvaltı edilip bayramlaştıktan sonra düştük Tekirdağ yollarına.


 
     Ada ve anne arabada uyudu. Varmak üzereyken uyandık. Babaannelerimize ve Ada'ya Tekirdağ'a gideceğimizi söylemediğimiz için hepsine sürpriz oldu. Hepsi çok sevindiler. Akşam üzeri gelen halamız ile kadro tamamlandı.

Kumları bahçenin bir o yanına, bir bu yanına taşıdılar.

 
     Hava güzel, bahçe güzel Ada çok mutlu. Hepimizin keyfi çok yerinde. Ada bahçede kum ve topraklarla oynayıp sözüm ona ağaçlar dikiyor. Kendine bahçe yapıyor. Gitme vakti yaklaştı ama hiç birimizin dönmeye meyili yok gibi. Öğlen yola çıkacağız. Bakalım çıkacak miyiz?

     Burası öyle güzel ki Ada toprak keyfi yapıyor. Ne kadar büyük bir şanstır ki bahçe bulabilmek. Sebzelerle oynamak. Balkon kapalı, büyük bir salıncak içeri güneş vuruyor, elimde kitabım oh hiç dönesim gelmiyor. Ne kadar daha kalınır bilmem? Ama Bayram trafiğine de bulaşmadan dönmek lazım ki bayram zehir olmasın.



     Bir gün daha uzatarak bayramın 3. günü Tekirdağ'dan döndük. Halamız da bize geldi. 4. gün ise Palladium'a gidilerek önce oyuncakçıya gidilip bayram harçlıklarıyla bir tane oyuncak alınır sonra ise Play Garden'a gidip babası ile Ada eğlenirken hala ve anne de alışveriş yapar.

Bayram ile ilgili tek problem ise babaaneler haricinde bayram ziyareti yapılmadı. Ada bayramın farkına varsın istiyorum ama bayram misafirliklerinden de hiç hoşlanmıyorum. Artık başka bayrama....

Kızımın bahçesi

11 Kasım 2010

Çocuk Kitapları Haftası

     Çocuklara okuma alışkanlığı kazandırmak ve kitaplarla arasındaki bağı güçlendirmek için, her yıl Kasım ayının ikinci Pazartesi günü ile başlayan hafta, Çocuk Kitapları Haftası olarak kutlanırmış.

     Çocuk kitapları haftası nedeniyle Ada'nın okulunda konuşmacılar gelecekmiş, etkinlikler düzenlenecekmiş. Eve gelen yazı ise şöyle: " Öğrencilerimize, kitapların hayatımızdaki önemini anlatabilmek ve bu sevgiyi aşılayabilmek için 12 Kasım 2010 Cuma günü kitap şenliği etkinliğimize çocuk yazarları gelecektir...." Diye devam ediyor.

     Kitapları çok seven ve kızının da böyle bir alışkanlığı olması için yanıp tutuşan bir anne için çok güzel bir organizasyon.  Yarın orada kitap da alabilecekler bakalım ne alacak çok merak ediyorum.


     Umarım çok eğlenceli ve keyifli zaman geçirir ve kitaplara olan ilgisi de artarak devam eder.

8 Kasım 2010

Ödev Konusu

      10 Kasım ödevimiz ile ilgili yazıyı yazarken bana ödevlerin keyif verdiğini fark ettim. Kendi zamanımı düşünüyorum ödevlerin yüklü olması dışında beni çok rahatsız etmezlerdi.

     Bizim zamanımızda da böyle miydi bilemiyorum ama Ada'nın ödevlerinde şu var "araştırmaya yönlendirmek, merakı tetiklemek".  Örneğin "Buğday" öğreniyorlardı. Bu konu ile ilgili bir şeyler istemişlerdi. Buğdayın kendisi olur, resmi olur, ekmek olur, işlenmesini yada yetişmesini anlatmak olur. Amaç araştırtmak, bunun keyfine varabilmek. O gün Ada çok istekli değildi. Söylediğimde "bırakta onu okulda öğreneyim" dedi. Bende çok ısrar ederek ön yargı oluşturmak istemedim. Ama bugün söylediğimde büyük bir istek ve şevk ile hemde ananesine gitmekten vazgeçip "önce ödevimi yapayım sonra ananeme giderim" dedi. Bulduk seyrettik, kesti, kendisi kendi sayfayı istediği gibi kullanıp şekillendirdi ve yapıştırdı. Ve sonra okula götürene kadar odasının duvarına asmaya karar verdi. Bizde izin verdik. Çünkü önemli olan okula ödev götürmek değil tüm bunları istekli bir şekilde yapmasıydı. Bu beni mutlu etmeye yetti.

Tüm bunlar nedeni ile ödev konusu henüz bana yanlış gelmiyor. Gerçi bunlar ne kadar ödev sayılır ya da ödevden kasıt bu mudur? tartışılır. Okulda ki konuları tekrar etmek için verilenler hakkında henüz bir deneyim sahibi olmadığım için yorum yapamıyorum. Zamanı geldiğinde artık....

10 Kasım Ödevimiz

Kızımın bu hafta sonu 10 Kasım için ödevi vardı. Atatürk ile resimler, şiirler gibi materyaller. Biz bunu hafta sonu yapmayı atladık. Kabul ediyorum, benim hatamdı. Çıkmış aklımdan.

     Bugün Ada'yı okuldan almaya gittiğimde aklıma geldi. "Ada Atatürk ile ilgili resimleri getirecektik, unuttuk" dedim. Ada "eve gidip yapalım o zaman" dedi. Eve geldik, evde Atatürk'ün hayatı ile ilgili bir dergimiz vardı. Ondan keser yapıştırırız diye düşünmüştüm. Ama nerde? Kim bilir nereye koydum? Bütün evi talan ettim yok.

     Biz de ne yapalım? Yüce Google'dan faydalandık. Ada'ya hitap edecek bir kaç resim bulduk beraber. Atatürk'ün hayat hikayesini falan seyrettik. Bir yerde konu geçti "Atatürk öldü" dedim. (Böyle yazınca da kendimi çok hain bir anne hissettim. Küçücük yaşta bir çocuğa söylenecek laf değilmiş gibi geldi. Ama bence doğmak, yemek yemek, uyumak nasıl doğal bir şeyse ölüm de öyle olmalı. Sıradan bir şeymiş gibi söylersem sıradan gelir diye düşünüyorum. Neyse bu şu anın konusu değil) 
     Cevabı ilginçti. "Atatürk ölmedi anne. Onu kaybettik (gibi bir kelime söyledi). Onu unutmadık, karnımızda yaşıyor"  Okulda öğrenmiş belli. Ama kalp ile karın konusunda biraz sorunlu....

     Sonra yazıcıdan resimleri döktürdük. Kartuşumuz da azalmış garip renklerde bastı ama yapılacak bir şey yoktu. Kendisi kesti. Büyük bir kartona yapıştırdı. Ödevin tamamını kendisi yaptı. Çok gururlandım. Bana ihtiyaç duymadan bir sürü şeyi yapabiliyor olması beni her seferinde mutlu ediyor ve duygulandırıyor.


     Bu arada resimler ile ilgili tek problem, yatay yada dikey çekilmiş onun için önemi yok. Sadece resimler simetrik durmalı :D Normal yapıştırmaya bir türlü ikna edemedim.

     Çarşamba günü karanfil yada kasımpatı çiçekleri götürecekmişiz. Anma töreni yapılacakmış. Ne kadar güzel bir şey çocukların Ata'larını bu kadar erken öğrenmeleri. Tüm okullar da vardır mutlaka ama hem okulla gurur duydum hem de kızımın büyümüş olması beni çok gururlandırdı.

Lise buluşması

     Dün lise arkadaşlarımla beraberdim.Çok uzun zaman olmuştu çoğuyla görüşmeyeli. Güzel oldu, hoş sohbetler yapıldı. Brunch'a gittik. Bazılarımız çocuklarıyla geldi. Hepsi çok güzel oynadılar. Eee tabii biz annelerin aklı sürekli onlarda olmasaydı daha rahat sohbet edebilirdik sanırım.

     Hepimiz biraz değişmiştik. Kilo alanlarımız, verenlerimiz, çocuklananlarımız ama herkes yine aynı yakınlığı kurabildi. Sıcak bir sohbet oldu. Buna yardım eden ise Facebook oldu. Birbirimizi bulabilmemiz için çok iyi oldu. Bakalım daha kimleri bulabileceğiz?

4 Kasım 2010

Aile katılım

Okula gittim. Hep beraber masanın etrafına oturduk. Boyadık, süsledik. Ben çok eğlendim. Onların da çok hoşuna gitti. En çokta şekerliğimizin yapımı bittikten sonra, içine koymaları için verdiğim şekerlere bayıldılar. Bir kaç dakika sonra tüm şekerler bitmişti. Mereklanmayın Haribo'nun en küçüklerinden almıştım. İçlerinde sadece küçük 5-10 tane var.



Aile Katılım Çalışması

     Kuzumun okulundan ara sıra eve ödevler geliyor. Gerçi çok ödev sayılmaz. Araştırma diyelim. Mesela yaprak toplayıp gittik bir gün, bir gün buğday ile ilgili resim, bilgi gibi şeyler, 10 Kasım için de Atatürk ile ilgili resim ve başka görseller.

     Geçen hafta da yeni bir not vardı defterimizde. Aile katılım çalışması çerçevesinde el işi, kitap okuma, meslek tanıtımı ya da kullanabildiğiniz bir enstrümanı çalma gibi bir an aktiviteyi yapmak için sınıfa davet ediyorlardı. Çok sevindim, çok heyecanlandım. Kızımla aynı sınıfta olmak, onunla ve arkadaşlarıyla vakit geçirmek beni mutlu etti. Sonra "acaba ne yapsam?" telaşı başladı. Bir kaç şeyi eledikten sonra palyaçolu bir şekerlik yapmaya karar verdim. Onların yapamayacağı zor olan kısımları halledip süsleme, boyama kısımlarını beraber yapmak için (vakitte yetmeyebileceği için) işin büyük kısmını hallettim.

     İyi ki yapmaya başlamışım. Bir hayli zamanımı aldı. Yazıcıdan palyaço resmini döktürdüm, kestim. Ayakta durabilmesi için mukavvaya yapıştırdım. Mukavvanın arkası da güzel görünsün diye parmak boyası ile hepsini boyadım. Daha sonra şekerlik kısmına geldi sıra. Onun içinde renkli kartondan kesip kenarlarını yapıştırdım. (ihtiyaç duyan olursa detaylarını veririm) Tabii bunları yaparken "aman hepsi aynı olsun" derdi vardı. Sonra "ben onu isterim, hayır ben isterim olmasın" diye. Süslemelere kadar paylaşabilecekleri şeyler aldım. 6'şar tane renkli ponpon. Simli boya. Tüm palyaçoların arkası yeşil renk, tüm şekerlikler mavi. :D


2 Kasım 2010

Güneşli bir güne erken merhaba

     Güzel bir güne merhaba;

     Bugün hava çok ama çok güzel. Sonbaharın böyle günlerini seviyorum. Enerji veriyor insana. Böyle günlerde kendimi sokaklara veresim geliyor.

     Sabahın köründe en azından bizim için köründe 7 gibi kalkıyoruz. Saatler geri alındığından beri. Ada hanım çalar saat gibi. Eskiden 8'de uyanırdı. Saat geri alınınca 7'de uyanmaya başladı. Ama bu uyanma işi akşam uykularını da etkileseydi çok daha iyi olurdu tabii. Akşam 21- 21:30 gibi yatma merasimi başlıyor. Saat 23'ü buluyor uyuması. Uykusuz kalıyor kuzucuk. Bakalım ne zaman normale dönecek.

     Perşembe günü Ada'nın okulunda veli katılım çalışması var. Ben de Ada ve arkadaşlarına tırtıl ya da kalemlik yaptırayım diyorum. Bugün gerekli malzemeleri alıp evde bir deneme yapacağım. Okulda onlarla olma düşüncesi bana çok heyecan verici geliyor.