11 Ekim 2011

Fotoğraf kursu-2

Fotoğraf kursunun bugün 2. haftası yani  3. dersiydi. Konu çok keyifli. Önce fotoğraf makinasının tarihçesini işledik. Sonra diyafram, net alan derinliği ve bugün de enstantane konusunu işledik.

Öğrendiklerimi aktarmayı çok istiyorum ama yanlış aktarma riskine karşı kimseyi de yanlış bilgilendirmek istemiyorum.

Ancak şöyle bir karar verdim. Kendi çektiğim fotoğrafların ayarlarını vererek paylaşacağım. Böylece benim kendi arşivim oluşmuş olacak. Zaman içerisinde bu konu da ne kadar ilerleme  kaydetmiş (yada yerinde sayma) olduğumu takip edebilirim.



10 Ekim 2011

Ev sessiz

Bugünlerde ev biraz sessiz gibi. Bu nasıl bir şey unutmuşum.

Babamız dün akşam arkadaşlarıylaydı. Bugünde hastaydı iş dönüşü 21 gibi Ada ve baba uyudular. Ee sessizlikte 2 gün üst üste gelince bana garip geldi.

Rahatsız mıyım? Hayır.
Mutlu muyum? Hayır.
Kararsızlık yada ne istediğini bilmemezlik mi? Belki.

Tüm gün boyunca iş- güç koşturma derken, akşam herkes uyuduktan sonra (saat 21 suları) Nurturia, Facebook, Twitter, Kariyet net, Milliyet, Linkedin derken saat gece yarısı olmuş.

Bazen kafayı dinlemek için güzel ama tercihim hep beraber olmak.


4 Ekim 2011

Nurturia Sobesi

Nurtira'nın kurucusu Damla başlattı Sobe'yi. Nurturia benim için bundan çok daha uzun anlatılacak, anlatılmaya değer bir yer. O nedenle sanırım bir türlü bu sobeyi yazamadım.

Nurturia'da kadar sanal görünürse görünsün aslında gerçek oluşunu seviyorum. Elle dokunup, sohbet edebilecek bir sürü arkadaşınız olmasını, soru yada sorunlara hemen cevap bulabilmeyi SEVİYORUM.

Sorular da ısrarcı, dediğim dedik, benim bildiğim doğru tavrı takınan insanları SEVMİYORUM.

OLMASAYDI; bilgisayara oturur oturmaz elim boşta kalırdı. Her sohbet etmek istediğim anda sohbet edecek birilerinin eksikliği olurdu.

Yeni bir şeylere başladığın da "ne güzel yapmışsın yada bunu bunu deneyebilirsin" diyen yeni görüşler, bir derdin olduğununda seninle üzülenler VAR.

Kafanda uçuşan cevapsız sorular YOK.

KEŞKE Ada doğmadan önce de olsaydı .

Sobem ise Nurturia anne ve babalarının tümüne gitsin. Nurturia linkini vermediğim arkadaşım kaldıysa da www.nurturia.com 'a beklerim.



Nurturia ile çocuğunu daha kolay büyüt

3 Ekim 2011

Oyun Odası Öncesi- Sonrası

Ada hanımın odasında oyuncakların yer kaplamasından bunaldığımız için evimizin bir odasını daha Ada'ya vererek "oyun odası" yapmıştık, bir süre önce.
Böyle olunca ne oluyor? Ada oyuncaklarını toplamayınca kapı kapatılıp çıkılıyor. Gerçi kuzu oyuncaklarını genelde topluyor. Konsantrasyonumuzun yüksek olmasının nedeni ise uyumadan önce toplanmayan oyuncakları ben deniz çöp poşeti ile topluyorum. Bu poşetleme işini bir kez yapınca Ada'nın motivasyonu bayağı yükseldi. (!)
Neyse, bir süredir düzgün giden toplama işi bir süredir eve uyku saatinde gelmemiz nedeni ile dağıldıkça dağıldı. Dün akşam odayı Ada ile birlikte topladık. (!) Ada bir şekilde oyalanmanın, işi başkasına yaptırmanın yollarını bulsa da beraber topladık sayılır.
Bunlarda odamızın dağınık ve toplu, Öncesi-sonrası halleri.









2 Ekim 2011

Fotoğrafçılık Kursu

Ben her zaman fotoğraf çekmeyi seven biri olmuşumdur. Bir süredir de çevremde çok konuşulan, çok paylaşılan bir konu olması vasıtası ile fotoğraf çekme işini bir adım öteye götürmeye karar verdim. Yani nasıl çekeceğimi bilerek çekmeye karar verdim diyelim.

Ada'nın okulu nedeni ile çok uzak olmamasını tercih ettim. Aklıma belediyenin düzenlediği kurs geldi. Netten bir bakayım derken ön başvuru formunu doldurdum. Bir kaç gün sonra mesaj geldi. Hafta içi akşam bir toplantı yapılacakmış, bilgilendirme mesajı göndermişler.

Toplantıya katıldım. 110 kişi kontenjanları varken, 300 küsur kişi baş vurmuş. Hiç bu kadar ilgi olacağını beklemiyordum açıkçası. Neyse ki çalışamıyor olmanın faydasını gördüm. İnsanların çoğu akşam yada hafta sonu istiyordu. Ben ise hafta içi sabahtan. İstediğim oldu ve Pazartesi yani yarın "Temel fotoğrafçılık" kursuna başlıyorum.

Kurstan sonra tembellik etmezsem eğer, kurs notlarımı da paylaşacağım.

1 Ekim 2011

Yağmur Sefası

Sonbaharın gelmesi ile yağan ilk yağmurla beraber Ada yağmurluk, plastik çizme, şemsiye okula gitti. Dönerken ise yolda gördüğümüz tüm su birikintilerinde hopladı, zıpladı, dans etti. Çok ama çok keyifliydi.

Eve geldik. Tayt, külot hepsi sırılsıklam olmuştu. Çizmelerini çıkarırken ise içinden sular aktı. Tabii çoraplarda su gibi. Doğru banyoya...

Aaaahh aahhh annem hiç izin vermezdi bize. ıslanırsınız, üşürsünüz derdi hep. Ada ise suyun içinde dans ederken o kadar mutlu o kadar keyifli ki o eğlenip mutlu oldukça ben de çok keyifleniyorum.

Ada su da oynarken dedim ki "Bende senin gibi plastik yağmur çizmesi alacağım. Seninle suların içinde oynayacağım" "Sana göresi yoktur ki" dedi. Ama en yakın zamanda bende bir yağmur çizmesi alıp yağmurda Ada ile suların içinde dolaşacağım kararlıyım. Yağmur da demeyelim gerçi bu anlattıklarımın hepsi yağmur ardından gerçekleşti. Yağmurda Ada ile oynama fikri gelince aklıma fark ettim ki ben yağmur çamur çok sevmem ama yağmur sonrası Ada ile su birikintilerinde oynayabilirim.





21 Eylül 2011

Merhaba yeni okul yılı

Yaz; güzel, güneşli, keyifli, bol gezmeli, bol parklı günler. Ada ile çok güzel bir yaz geçirdik. Ve yeni okul yılı geldi.

Okula kısa kısa başlamayı uygun bulduk bu sene malum o alıştı, biz alıştık. İkimizin de yeniden okullu günlere alışması gerekiyor. Okula gidiyoruz. Okul çıkışı parka gidiyoruz. Havalar bozmadan dışarının tadını çıkartıyoruz.

Okulumuzda öğretmenimiz gitmiş, yerine yeni bir öğretmen gelmiş. Son dakika haberimiz oldu. Ona alışmaya çalışıyoruz. Arada ya olmazsa diye başka seçenekleri kontrol ediyoruz.

Aslında Ada bu sene okula başlayınca benim işe girme planlarım vardı. Hatta son 5 senenin en büyük kararı, değişikliği olacaktı. Ama Ada'nın öğretmeninin değişmesindeki okulun tavrı çok emri vaki olunca, Ada okula ekim değil eylülde kısa sürelerle başladı. Bende iş arama durumunu biraz daha rölantide tutma kararı verdim. İş başvuruları yapıyorum ama daha yavaş ve sakin.

Umarım bu sene şu okul olayımız gönül rahatlığı ve güven ile hallolurda bende başka konularda konuşmaya başlarım.

Bu konudan çok ama çok sıkıldım.

15 Ağustos 2011

Bir süredir ortada olmayan kaçak? İşte o benim!

Merhaba;

Malum Ada'nın okul tatil, onunla gezmek, oturmak, oynamak, eğlenmek derken vakit nasıl geçiyor anlamıyorum.(Bazı sancılı günler hariç)

Şöyle bir baktım ki blog da bu yoğun günlerden nasibini almış. Boş kalmış. Ama vakit yok mu? Var tabii ki ama yazacak adam yok. Ya da yazacaklarını toparlayana kadar Ada aklını başından alıyor.

En son yazımda, okulların tatil olması ile ilgili endişeli olsam da şu anda halimden memnunum. Gerçi Ada ara sıra burnumdan getirip beni kızdırmıyor değil ama keyifli geçiyor günlerimiz genelde.

Geçtiğimiz hafta da babamız ve halamız ile tatil yaptık. Ada çok ama çok mutlu oldu. Babası ile uzun vakit geçirmeye bayılıyor. Gerçi ne uyku saati, ne yemek saati kaldı ama olsun o kadar keyifli ki ötekileri hallederiz.

Geçtiğimiz hafta hem tatil, hem de hasta idi kuzum. Tatilde halsiz ve hasta olsa da yine de tadını az çok çıkarttı. Ama bugün tartıldı ve neredeyse 1 kilo vermiş. Hemen yarın itibari ile kendimizi toparlamamız gerekiyor.

Okulunu çok özledi. Yani sık sık "okulumu özledim, arkadaşlarımı özledim" diye sayıklıyor. Geçenlerde öğretmenini, okulda ziyaret ettik. Bu haftada sanırım tekrar uğramak isteyecek. Yeni bir arkadaşları varmış sınıfta öğretmenleri söyledi. Şimdi onu çok merak ediyor.

Bana gelince; evet başlarda biraz sıkıldım. Yine düzen değişikliği falan bünyem alışana kadar zorlandım. Malum okul varken kendime ait devaktim vardı. Gerçi Ada okula ilk başladığında da kendimi boşlukta hissetmiştim. Benim değişikliklere alışmam biraz zaman alıyor. Her neyse; tekrar sabah uyanıp kahvaltıları, öğlen uykusu ve yemeklere evin düzeninin kaldığı yerden devam etmesini sağladıktan sonra günlerimiz keyifli geçmeye başladı. Anne kız gezdik bol bol, havuza, parka, arkadaş gezmelerine gittik. Ekim ayına kadar tatilimiz devam edecek. Umarım daha sık blogla ilgilenirim ama o zamana kadar beni mazur gör blog kardeş.....


Bu arada bu kış dönemi ile ilgili iş hayatına geri dönmek gibi planlarım var. İsteyip istemediğimden emin olmasamda buna ihtiyacım olduğunu biliyorum. Kariyer.net cv'mi bile güncelledim. Neyse bu başka bir yazı konusu umarım onu da yakın zamanda yazarım.


9 Haziran 2011

Yakında okullar tatil oluyor. Sevinmek yada sevinmemek

Ada geçen sene yuvaya başladığı gün geldi aklıma. Nasıl da sudan çıkmış balığa dönmüştüm. Nasıl da kendimi yalnız ve terk edilmiş hissetmiştim. Tabii zamanla insan her şeye uyum sağlıyor. Bütün bir sene geçmiş gitmiş tatil zamanı 17 Haziran okul tatil olacak.

Okulun en çok sevdiğim yanı evde sadece akşam yemeği mönüsü sorunum vardı. Maasef şimdi sabah, öğle, ikindi, akşam. Tabii bunlar mutlaka kayıyor. Şimdi sabah uyan kahvaltıyı hazırlarken saat geç olur sonra öğlen yemeği kayar haliyle ikindi yemeği hiç olur gider. Akşam sabit baba onu yemez, kız bunu yemez. Öğlen uykusu için sessizlik gerekir. "Ada hadi ellerini yıka, Adacığım dişlerini fırçala" v.b. cümleler. Bunları düşündükçe tatil fikri bunaltıyor.

Ama sonradan şu kısmı aklıma geliyor. Sabah uyanıp hadi hazırlan, hadi okula koştur telaşı olmadan uyanan anne ve Ada yatakta keyif yaparak, kediler gibi mayışa mayışa uyanabilir. Sonra çok sıcak olmayan günler yada günün nitekim daha serin saatleri seçilerek İstanbul gezmeleri yapılır. Kâh Adalar olur, kâh Eminönü, kâh Taksim. Aklımıza neresi gelir, nereye canımız isterse gezeriz. Sonra koyun koyuna uyunan öğle uykuları. Akşam üstü park sefası, hafta sonları anane, babanne yazlıkları. Balkon yıkamalar, küveti yada şişme havuzu doldurup mutluluk çığlıkları ile oynayan Ada'nın keyfi sanırım her şeye değer.

25 Mayıs 2011

Düşüncelerinizi Değiştirmek İstermiydiniz?

Her şeye neden bir hata, olumsuzluk ve bir sorun bulup kulp takıyoruz ki? Bilinç altımızda yatan geçmiş öğrenmişliklerimiz yüzünden mi?

Bence evet.
Şöyle bir bakıyorum. Çocuklarımıza sürekli “şöyle yapma düşersin, böyle yapma acıtır, aman hasta olursun” dolduruyoruz da dolduruyoruz. Neden? Korumak için ama sürekli çocuklarımızın bilinç altını dolduruyoruz. “Bak soğuk bir şeyler yersen hasta olursun. Ayakların yere çıplak basarsan karnın ağrır, çizgi öyle değil böyle çizilir, ağaç yeşil olur kırmızı değil” büyüdükçe öğütler değişiyor “arkadaşlarına dikkat et, o arkadaşın şöyle şöyle davranıyor aman haaa, derslerine çalışmazsan başarılı olmazsın” biraz daha büyüyünce “Bak eğer işe girmezsen şöyle şöyle olur, bak sevgiline dikkat et üzmesin seni, hayat düşündüğün kadar toz pembe değil” Daha nicelerini sayabilirim. Daha sonra birer yetişkin olduğumuzda da bunlar hayatımızı yönlendiriyor.Ve bitiyor mu? Hayır. Kendi kendimize yada arkadaşlarımıza dert yanmaya devam ediyoruz. “iş yerindekiler çok üstüme geliyorlar, ailem çok yorucu, çocuklarım şöyle, kocam böyle” karşımızdakinden cevap ise “aman kocalar/kadınlar hep böyle böyledir, iş yerinde işler hiç bitmez, ah o yöneticiler yok mu?”  Karşılıklı birbirimizi doldurmaya devam ederiz. “Bir de  iyi yanından bak yada şöyle şöyle düzeltmeye çalış” diyenleri ya dinlemeyiz yada bizi anlamadıklarını, ne kadar zor bir durum içinde olduğumuzu, kendimize tekrar eder dururuz. Yapmayı düşündüğümüz çoğu şeyin hemen olumsuz yanlarını sıralamaya başlarız. İnsanların yapacakları şeyler de hata ararız. Her şeye bir güvensizlik, tedirginlik içinde bakarız.

Ne kadar çok olumsuz öğütler, ne kadar negatif değil mi? Şöyle bir hayatınıza dışarıdan bakmayı deneyin bunların bir kısmını yada başkalarını kendi ve etrafınızdakilerin hayatında da göreceksiniz.
Buraya kadar bu yazı bile ne kadar olumsuz değil mi? Can sıkmaya bu kadarı bile yetiyor.
Ne yapmalıyız? Ben bu konuda bilir kişi olmayabilirim. Ama kendi hayatım adına yapmaya çalıştığım şeyleri söyleyebilirim. Bir arkadaşım tarafından öğrendiğim “olumlu düşünme” teknikleri çok işime yaradı.

Mesela neler yapıyorum? Öncelikle olumlu yada olumsuz düşüncelerimin hepsinin bilinçaltımdan kaynaklandığını bunları öğrenme yada deneyimleme ile olduğunu bunları değiştirmem gerektiğini biliyorum. Burada önemli olan bilinçaltımızı ikna etmek.
İlk önce insanlar ve olaylar hakkında olumsuz yargıları bırakıyoruz. Herkesin kendine ait bir hayatı olduğunu ve hayatımızda iyi yada kötü kişi ve olayları kendimizin seçtiğini kabul ediyoruz. Çünkü seçimlerimiz nedeni ile bulunduğumuz hayatı yaşıyoruz. Daha sonra sessiz kendinizi huzurlu hissettiğiniz bir zamanda yada gece yatarken uyumak üzereyken yada sabah ilk uyanırken, bilinçaltımız daha açık daha iknaya yatkın olduğu dönemlerde olumsuz düşüncelerimizin yerine  yeni olumlu düşüncelerimizi koyuyoruz. Bu zamanlarda kendi kendinize bir olumlamayı tekrar ediyorsunuz. Örneğin “Bugüne kadar yaşadığım tüm olumsuz deneyimlerimi yaşadım beğenmedim, benim için onlar bitti, geçmişte kaldı. Şu andan itibaren hayatıma sadece iyi ve olumlu şeyleri/kişileri sokmayı ve mutlu olmayı seçiyorum.”  Buna inanarak söylerseniz içiniz yavaş yavaş daha huzurlu olmaya başlıyor. Yada kendiniz için seçtiğiniz sizi daha iyi hissettirecek şeyler bulabilirsiniz. Bunu 21 gün yapıyorsunuz.

Tabii bu teknikler benim bu yazımda anlatılamayacak kadar detaylı ve uzun. Bu konu ile ilgili Joseph Murphy’nin “Bilinçaltının gücü”  kitabını önerebilirim. Daha bu konu ile ilgili bir sürü materyal bulabilirisiniz.
Ben arkadaşım ile bu konuyu konuştuktan ve bununla ilgili araştırmalar yaptıktan sonra kendimi çok daha huzurlu hissettim. Ayağım sakatlandığında, moralim bozukken, eşimle tartışırken, paraya ihtiyacım olduğunda çok faydası dokundu.

Aslında bu konu ile ilgili yazabileceğim ve yazmak istediğim o kadar çok şey var ki...
Ama şimdilik tadında bırakıyorum. Unutmayın ki; bir şeyi nasıl görmek isterseniz öyle bakarsınız?

24 Mayıs 2011

Kim Korkar Kırmızı Başlıklı Kız'dan?

 
Ada'ya geçtiğimiz hafta 4 tane kitap aldım bunlardan biri Kim Korkar Kırmızı Başlıklı Kız'dan?
Kitap bildiğimiz kırmızı başlıklı kız kitabına gönderme yapıyor. Çok şirin bir kitap. Ormanda dolaşmaya çıkmak isteyen yavru kurt ve annesinin diyalogları var. Et yemekten vazgeçen kurtlar.
Yayın evi : Kır Çiçeği Yayınları
Yazan : Sara Şahinkanat
Resimleyen : Ayşe İnan Alican
Çocuk ve Gençlik Kitapları Derneği'nin 2009 yılın en iyi resimli öykü kitabı ödülüne layık görülmüş.


23 Mayıs 2011

Yaz Havası

Yaşasın sonunda güneş yüzünü gösterdi. E tabii benim ve bir çok insanın içinde de çiçekler açmaya, yeni kararlar alınmaya, harekete geçmeye başlandı.

Ne güzeldir şu güneş ya insanı bir anda bu kadar keyiflendiren, eğlendiren, hormonlarla bu kadar oynayan. Çok keyifliyim çok. Hava açık, dışarıdan kuş sesleri duyuluyor, balkon keyfi başlamış, parka rahatça gidebilir duruma gelmişiz. Evet soruyorum size şimdi beni ne ve kim içeri de tutabilir? Tabii kıştan kalma miskinliğimi saymazsam. Ama onu da küçük bir silkelenme ile üzerimden atacağım kendime söz veriyorum.

Evet şimdi kardeşim bana balkonuma kahve içmeye geliyor. Gidip kahveleri yapma zamanı.

19 Mayıs 2011

Evin Tatil Halleri

Evin bu hallerini çok seviyorum. 19 Mayıs nedeniyle perşembe tatil olunca babamızı ikna ettik, cumayı da birleştirmesi için. İşten izin aldı. Baba da kız da evdeler.

İşin ilginç yanı Ada biraz hasta olduğu için pazartesi ve salı günü okula gitmemişti. Çarşamba gitti. Perşembe ve cumanın tatil olduğunu sonra da hafta sonu tatili olduğunu babasının da evde olacağını söylediğim de Ada pis pis sırıtarak "ama anne ben bir gün okula gidicem" dedi. Okulunu sevmesine tabii mutlu oldum ama beklemediğim bir tepkiydi. Benim beklediğim daha çok şuydu "oley oley babam da evde bende" falan.

4 gün tatili kapan arkadaşlarımdan bazıları şehir dışına çıktılar. Acaba biz de yapsak mı diye düşündüm ama sonra Ada'nın hastalıklardan kurtulması için dinlenmesi daha mantıklı geldi. Hem zaten pazar günü Nurturia brunch'ımız var Polenezköy'e gidiyoruz.

Bugün, uyanınca TRT1'de bayram programı vardı. Anıtkabir programı, Ada çok büyük bir ilgi ile izledi. Bir süredir yaptığı gibi "ama anne ben Atatürk'ü görmek istiyorum" diye ısrar etti. Atatürk'ün öldüğünü ve yüreğimiz de yaşadığını okulda öğretmişler. "Anne Atatürk bizi ve ülkemizi düşmanlardan kurtardı di mi?" diyor. Anma töreninden sonra T.V.'de kiler ile birlikte İstiklal Marşını da söyledi. Çok keyiflendim duygulandım.

Kahvaltıdan sonra "HOP" adlı çizgi filme gittik. Açıkçası çok tavsiye edemeyeceğim. Temposu biraz düşüktü, ve klasik yeni yıl ruhu olayının paskalya şenliğine uyarlanmış hali gibiydi. Ada'nın yorumu ise şu oldu. "film güzeldi ama biraz güzeldi çok değil"

Şu anda ise baba kız öğlen uykusu yapmaktalar. Ve ben bugün evi hiç ellemedim . Görmenizi ister miyim bilemedim. Ama olsun iki aşkım da evde. Tam 4 gün bizim.

Her zaman her şey için "yaşasın Atatürk ve 19 Mayıs" diyebilirim. Ama bu seferki biraz daha farklı bir mana da taşıyor. :)

Şaka bir yana; 19 Mayıs Atatürk'ü anma, Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun.

18 Mayıs 2011

Fotolar - Bizim Sokak

Fotoğraflar bizim yan sokağa ait. Sokak yol boyu sıralanmış çınar ağaçları ile dolu. Buraya aşıklar yolu da diyorlar.


Fotolar - Viaport

Bahar kendini gösterdiğinden midir bilmem. Dışarı çıkarken boynuma fotoğraf makinamı da takar oldum. Sağda solda fotoğraf çekmek hoşuma gidiyor.

Becerebildiğimden yada anladığımdan değil sadece hoşuma gittiğinden.
Bunlarda Via Port fotoğraflarım.

Viaport


Viaport
Viaport

Viaport
Viaport




Viaport
Viaport

Viaport
Viaport

Viaport
Viaport

Viaport
Viaport

Viaport
Viaport

Viaport
Viaport

Viaport
Viaport

Viaport
Viaport

16 Mayıs 2011

Pasta Şenliği

Ada'nın okulunun pasta şenliğine gittik cumartesi günü. Büyük okullarında bütün şube anaokullarının katıldığı bir pasta yapma etkinliği düzenlemişler. Ada kaç günden beri büyük bir hevesle bu günü bekliyordu. Emin olun ben de Ada kadar hevesle bekliyordum. Şansımıza hava da mükemmeldi.

Önce içeriye girdik pastamızı yapmaya. Öğretmenimiz bize aşçı şapkalarımızı verdi, eldivenlerimizi verdi. Neler yapabileceğimizi gösterdi. Çok güzel çilekli bir pasta yaptık kızımla. Babamız da bolca resim çekti.
Pastamızı da alıp okulun parkına çıktık. Büyük okulun parkı çok büyük. Bir sürü çocuk vardı tabii. Ada bir sınıf arkadaşını da bularak. oynamaya başladı ve yavaş yavaş kendini doğaya vermeye başladı. fırfırlı, tüllü eteği ve koton çorapları ile önce kumların içine uzandı. Kendi kendime tepki vermemeye söz vermiştim ve vermedim. Bir süre sonra ise ayakkabılarından da kurtuldu, koton çoraplarıyla gezdi. Çok ama çok eğlendi. Biz de arkadaşının anne ve babası ile sohbet ettik.
Eve dönme konusunda Ada'yı biraz zor ikna etsekte mükemmel bir gün geçirdik.
Marmara kolejine organizasyon için çok teşekkür ederiz. Öğretmenlerimize ve müdürümüze de.

Rakun Kunkun

Ada'nın son zamanlarda alınan kitaplarından biri olan Rakun Kunkun Timaş Çocuk yayınlarına aiti, mini kitaplar serisinden.

Bir süreden beri kitaplarda kötü sürprizlerle karşılaşmamak için ya tavsiye üzerine alıyoruz yada alırken okuyoruz. Bu kitap Ada'nın okul arkadaşında varmış ama babamız tedbiri elden bırakmayarak okudu ve beğendi.

Kitapta gürültünün başkalarını rahatsız edebileceğini uygun bir dille anlatıyor. Cümleler güzel seçilmiş, akılda kalıcılıkta iyi.
 
 

Rakun Kunkun

Ada'nın son zamanlarda alınan kitaplarından biri olan Rakun Kunkun Timaş Çocuk yayınlarına aiti, mini kitaplar serisinden.

Bir süreden beri kitaplarda kötü sürprizlerle karşılaşmamak için ya tavsiye üzerine alıyoruz yada alırken okuyoruz. Bu kitap Ada'nın okul arkadaşında varmış ama babamız tedbiri elden bırakmayarak okudu ve beğendi.

Rakun Kunkun
Kitapta gürültünün başkalarını rahatsız edebileceğini uygun bir dille anlatıyor. Cümleler güzel seçilmiş, akılda kalıcılıkta iyi.

Rakun Kunkun

12 Mayıs 2011

Yıl Sonu Gösteri$i Mimi

Bu sene Ada'nın okulunda 5 Haziranda yıl sonu gösterisi var. Daha önce de Nurturia'da arkadaşlarla bu konu üzerinde tartışmıştık. Faydalı mı? Zararlı mı? Gerekli mi? Diye. Herkesin kendine göre bir yorumu var tabii. Ben de yıl sonu gösterisi olayını duyduğumda bununla ilgili kafamda sorular dolaşıyordu ki Damla'nın mimini gördüm.

Konuyu kafam da tartacağıma yazıya dökeyim bakalım neler çıkacak dedim. Konu ile ilgili çok düşünmedim çünkü kararsızım. Ama onu sahnede görmek büyük haz olacak buna eminim.

Çocuğunuzun devam ettiği kreşte çocukların gösteri yaptığı bir organizasyon düzenleniyor mu? Gösterinin süresi nedir? Nerede yapılıyor?
Evet, Okulumuz da böyle bir etkinlik düzenleniyor. Süresi ile ilgili bir bilgim yok. Kızımın okulu Marmara kolejinin butik okulu. Organizasyon ise kampüste yapılıyor.

Gösteriye nasıl bir hazırlık yapılıyor? Haftada kaç saat bu iş için harcanıyor?
Yılın başından beri varolan derslerimiz bale, folklor, ingilizce, müzik, beden eğitimi gibi, ders içerisinde kareografiler hazırlamaya başladı bildiğim kadarıyla. Yaklaşık 2- 3 haftadan beri ise kampüse gidip sahnede hazırlık yapıyorlar. Derslerin içine yayıldığı için toplam haftalık süre 4-5 saat olabilir ama tam bilemiyorum.

Gösterinin çocuğunuza ne yararı olacak? Sizce çocuğunuz için bu hazırlıkların, ya da gösterinin kendisinin verebileceği zarar var mı?
Ada sosyal bir çocuk tiyatroyu ve sahneyi çok seviyor. Orada olmak onu eğlendiriyor. Evde de bazen kendisine sahne hazırlayıp bebeklerine ve bize oyunlar düzenliyor. Bu nedenle sahnede olmak ve seyirciler karşısında oynamak onu mutlu edecektir diye tahmin ediyorum.
Zarar verir mi diye düşünüyorum ama aklıma bir şey gelmiyor. Sahne korkusu olsaydı ve duruma zorlansaydı o zaman zarar görebilirdi gibi geliyor. Ada'yı tek üzebilecek şey folklor de kına gecesi varmış orada ortada gelin olmayı iki arkadaş istiyorlarmış. Öğretmen ise "hangisini seçeceğim" diye kara kara düşünüyormuş. Birisinden birisi üzülecek.

Bu gösterinin okula ne yararı var? Ne gibi yükleri olabilir?
Okulun kendisine; biz bunları yaptık, yıl içerisinde boş durmadık gibi bir manası olabilir. Yükleri ise derslerden ve oyun zamanlarından çalınan süreler olabilir. Ama zaten bu çocuklar bunları oyun olarak görüyor. Hatta grup olma, beraber hareket edebilme gibi faydalarıda var.

Öğretmeni sizce bu hazırlığı severek mi yapıyor?
Benim gördüğüm kadarıyla severek yapıyor. Öğretmenimiz çok genç bu işten zevk ve keyif alıyor. Onlarla oynamak, öğretmek, onların yapabildiklerini görmek hoşuna gider sanırım.

Bu gösterinin veli olarak size ne yararı var?
Ada'yı orada görmek. Kendi kendine bir şeylerin üstesinden gelmesi, belki sadece denemesi bile benim için ayrı bir keyif.

Sonuç olarak şunu çıkardım ki ben yıl sonu gösterisi olayından rahatsız değilim. Kendi çocukluğumdan da hatırladığım kadarıyla biz de yapardık ve çok keyif alırdık.

10 Mayıs 2011

Baba olma hali

     Geçenler Ada'nın okulundan çok güzel bir anneler günü hediyesi aldım. Detaylarını diğer yazımda paylaşmıştım. Bugün de Blogcu Anne'nin de paylaştığı konuyu görünce aklıma geldi.

     Cd' de, Ada "annenin görevleri temizlik yapmak, yemek yapmak, beni okula götürmek" diyor.
Babamızla konuşurken "bir taraftan sevindim bütün yaptıklarımı saymış, bir taraftan da üzüldüm, bunların dışında bir şey yapmıyormuşum" dedim. Baba da "takıldığın şeye bak" dedi.

Sonra bir süre sonra Ada'ya sordu: "Ada babanın görevleri ne? neler yapar baba" diye.
Ada'nın cevabı dudağını bilmem der gibi bükerek"hiiiç sadece işe gider" dedi.
Babanın yorumu ise "hiç olmazsa senin bir şeyler yaptığını söylüyor" oldu.
Hakikaten çok komikti.

     "Yiğidi öldürüp hakkını vermek" derler ya. Babamız da hakikaten Ada ile vakit geçirmek için elinden geleni yapar. "Yorgunum, uykum var, işim var" demez. İşlerini erteler, Ada'ya ve bana vakit ayırır. Evde yardım istesem koşarak yapar. Tamam biraz gecikmeli ve biraz rötarlı olabilir, kimi zaman ev işlerinde ama yapar.

     Ada ise elle tutulur, gözle görülür bir görev yüklememiş olacak ki " hiiiç " dedi. Yazık kocama

 

Park Macerası

     Bir süreden beri kıştı, ayağım sakattı, iyileşiyordu derken Ada ile parklarda koşturmayı unutmuşum. Gerçi bugün ki kadar hiç hareket etmemişimdir zaten.    
     Havalar bir rüzgarlı, bir güneşli derken okul çıkışı Ada'yı parka götürmek isteyip isteyip vazgeçmek zorunda kalıyordum. Ama bugün karar verdim. Hava rüzgarlı olmasına rağmen güneş yüzünü gösteriyordu ve biz parka gidecektik. Ada'yı sabahtan okula bıraktıktan sonra işlerim vardı onları hallettim. Sonra yaklaşık 1 saat evde kaldıktan sonra tekrar annemle çıkmam gerekti. Bir kaç saat süren çarşı, banka işlerinden sonra eve gelip 1 saat kadar daha dinlendikten sonra Ada'yı okuldan almaya gittim.

     Okula gittiğimde Ada benden önce davranıp "anne parka gidelim mi?" dedi. "Bilmiyorum, bakalım arabamız bizi nereye götürecek" dedim. Parka gittik. Gittiğimiz parkta bizden başka kimse yoktu. Ada "Anne burada hiç arkadaş yok, burada benim canım yalnız sıkılır" dedi. Eeee Anne bunu duyunca ne yapar? Tabii ki park arkadaşlığı...

Parkta     Birlikte oyuncak ayımızı kaydıraklardan kaydırdık. Bu arada ben kaymadım, ayıcığı kaydırdım. Ada ve ayıcığı ayrı salıncaklarda salladım. Ayıcıkla Ada tahterevalli de oynadılar. Anne kız yakalamaca oynadık, boğuştuk derken, artık girmeye karar verdik. Ada'ya kitap alacağım için bir A.V.M'ye gittik. Konu gelmişken söyleyeyim Neomarin de yemek katında bir kitapçı var çok çeşit var. İyi yayın evleri var kesinlikle tavsiye ederim. Tabii A.V.M.'ye gidilirde oyuncakçı bir dolaşılmaz mı? Onu da dolaştık. Sonra kitapçıda kendimizi kaybettik derken. Akşam eve kendimizi zor attık. Gerçi Ada hanım yemeği orada yememiz konusunda bir hayli ısrar etti. Bir arada "senin yemeklerinden güzel buradakiler" bile dedi. Ama evimize geldik.

     Bir çırpıda yemek hazırlandı, baba geldi, yemek yendi derken. Ada evde kuşlar gibi şakımaya devam ederken ben kımıldayamaz haldeyim. Yürürken topuklarım, bacaklarım ağrıyor, gözlerim kapanıyor. Sanırım hamlamışım. Kıştı, sakatlıktı derken...




Eeee önümüz yaz Ada'nın okul tatil olacak. Sürekli beraberiz, antrenman yapmak, alışmak lazım. Yoksa her akşam böyle yorgunluk dayanılmaz. Gerçi havalar bir açsa biz kızımla şehir turuna başlarız. Adalar senin, Taksim, Eminönü, Sultanahmet benim gezeriz de gezeriz. Tüm toplu taşımalara bineriz.
Böyle düşününce özlemişim kızımla başımıza buyruk gezmeleri...