27 Ocak 2011

Sabah diyologları

     Sabahları Ada ile okula hazırlanmak biraz zor oluyor. Ada onunla oynuyor, bunu götürmeye çalıyor. Derken komik şeyler yaşıyoruz.
    
     Okulumuzda Çarşamba günleri etek giyme günü, onun haricinde etek giyilmesini rahatlık açısından pek istemiyorlar. Dün yaşadığımız olayda bunlara bir örnek.

Anne

-Bugün gri eteğini mi, yoksa kırmızı elbiseni mi giyeceksin?

Ada
- Tulumu mu giyeceğim?

Anne
- kızım bugün okulda etek günü.

Ada
-Ben tulum giyeceğim.

Anne
-Kız arkadaşların etek giyecekler ama

Ada
-ııı düşünüyorum(bekler,bekler düşünüyor numarası yapmaktadır) tulumumu giyeceğim.

Anne
-Ada gri etek mi, kırmızı elbise mi? Diye soruyorum sana

Ada
-ıııı gri tulum?

Anne
-Eteğini yada elbiseni giyersen ama altına altın rengi ayakkabılarını giyebilirsin.

Ada
-Tamam o zaman kırmızı elbisemi giyeceğim :)))))

Ada hanımı ikna etmek için yollar bulunmalı yoksa kavga dövüş, hadi onları o kadar sık yapmıyor ama bütün gün herkesle inatlaşıyor. Biz henüz 3,5 yaşındayız acaba ileride neler olacak çok meraktayım. Yok vazgeçtim merakta değilim.

Ada fotoğrafları ve internet

     Ada ile ilgili her yazı yazışımda resimlerini paylaşmaktan rahatsız oluyorum. Belki nazar değecek diye, belki de nette search edildiğinde benzer aramalarda resimlerin çıkıp olur olmaz insanlarında bunların kullanacağı düşüncesi ile.

     Sebep her ne olursa olsun bu kaygımı bastıramıyorum. Bir önceki yazımda küçük kuzuma diktiğim kıyafetleri paylaşmak istedim ama normal olarak hepsi Ada'nın üzerindeyken resimlerdi. Bir ekledim, bir çıkardım. Sonra içimin rahat etmeyeceğini fark ettim. Kendime göre bir orta yol buldum ve yüzünün çok net olmadığı resimleri seçtim.

     Keşke nette bu kadar kolay kullanılmasa yada bunu engellemenin bir yolu olsa.

Ada'ya diktiklerim

Bu hikaye aslında istediği elbiseyi bulamama ile başlıyor. Sonra acaba ben yapsam nasıl olur ki diye devam etti. En sonunda denemeye karar verdim. Şimdi böyle düşününce hatırladım. Benim ilk diktiğim Ada elbisesi kırmızı kadife elbisesi değilmiş. Ondan önce 2 tane daha diktim.


İlk hikaye şöyle başlar Ada'nın doğum günü Ağustos'un 29'u. Ada hanıma bale eteği alsam diye düşünüyordum. Çevremde öyle bir yer bulamadım. Ada hanım ise "yerlere kadar değen prenses eteği isterim" dedi. eee iş başa düştü.
Yaptım Ada'da çok beğenerek tacı ile ve Barbi'li topuklu terlikler giyerek doğum gününün ilk 5 dakikası salına salına gezdi. Sonrasında ise çıkarttı ve çıplak gezdi.

2. hikayemiz ise Ada'nın ilk eteği çok uzundu ve benimde aklım bol fır fırlı mini etekte kalmıştı. Yılbaşı için eteklere bakarken bir baktım ki ufacık ve kolay dikile bilen eteklere uçuk rakamlar istenmesiydi. Etek bana hiç bir maliyet yüklemedi.
Evde Ada'nın küçük gelen bir kadife eşofman üzeri vardı. Ben de onun kollarını söktüm ve üzerini bir önceki etekten artan tüllerle süslendi çok ta güzel oldu.
     En son Geçen gün bir düğüne katılacaktık. Ada'ya canım elbise dikmeyi çekti. "Elbise, acaba dikebilir miyim ki, dur bir deneyeyim" derken gidip kırmızı kadife kumaş aldım. 1 metre, inanabiliyor musunuz? ve neredeyse yarısı arttı. Küçücük canım kuzum.  Tabi bu sefer annemden destek aldım. Sağ olsun çok yardım etti ve ortaya bu çıktı.
 
Ada'da düğün yemeğinde çok keyifle pistten inmedi. Tabi danstan ziyade koşmak için.



25 Ocak 2011

Kozmetik Mağazası mı? Eczane mi?

Ne zamandır takıldığım bir konu var. Alışveriş merkezlerinin içinde ki eczaneler. Kendileri eczane midir, yoksa kozmetik mağazaları mı?

Dün Ada'yı doktora götürmüştüm. Dönerken Alışveriş merkezine uğradık. Bende hazır uğramışken içerideki eczaneden Ada'nın ilaçlarını aldım. İçeri girdiğimizde önce bizi güzellik uzmanı yada satışçı olan birileri karşıladı. Baktı elimizde reçete var onu alıp bizi eczacı arkadaşa götürdü. ( bu arada bu en iyi senaryoydu. Genelde hemen satış işine girişiyorlar ki bu beni ciddi şekilde irite ediyor.)

Eczacı bayan ilaçlarımızı hazırlarken sağıma soluma bakındım. Burası tam anlamı ile kozmetik ürünler ile doluydu. Sanırım 2 stant ilaçlara ayrılmıştı. İlaçlarımızı aldık. Eve geldik. İlaçları nasıl kullanıyormuşuz diye bir bakayım dedim. Eczaneler normalde ilaçların üzerine doktorun tavsiye ettiği ölçüleri yazarlar ya, yok öyle bir şey çok şaşırdım. Gerçi şaşırmam çok yeni değil. Sonradan hatırladım böyle bir olay yine başıma gelmişti. Doktorumuzun reçetesini aldım (okula göndereceğim için) üzerine kendim yazdım. Bu da ne kadar doğrudur tartışılır. Ben o yazıyı okuyamaya bilirdim yada anlamaya bilirdim yada yanlış yazmış olabilirim.


İstediğim çok komplike yada normal dışı bir şey değil aslında.Kendi görevlerini yerine getirmeleri. Sonra ne isterlerse satsınlar ama önce kendi görevlerini layığı ile yerine getirsinler.

Kozmetik ürünlerini bilen anlayan birinden almak bence çok mantıklı ancak güzellik uzmanı da olsa orada ki bir satışçı ve ne kadar güvenilir olabilir ki?

Bu arada derdim satışçılar da değil. Satış işi belli konularda (örneğin sağlık sektörü) güvenilir gelmiyor bana.

Kısacası eczane görünümlü kozmetik mağazalarından hazzetmiyorum.  Bana doğru gelmiyor.

Merak ettiklerim-Kolay bilim

Ada'ya kitap almayı ve okumayı çok seviyorum. Hele kitapları beraber seçtiğimizde ve Ada beğendiğinde daha çok mutlu oluyorum.



Geçen hafta Bir Dolap Kitap 'ta  Kolay Bilim adında bir kitap gördüm. Hem çocukların ilgisini çekebilecek hemde onların merak duygusuna salacak bir kitapmış gibi geldi.


Çok mesaj içerikli kitaplar yada çok eğitici öğretici kitaplar seçmek, almak gibi bir telaşım olmadı hiç bir zaman. Ancak bu tarz kitaplarla çocukların eğilimlileri ve merakları tetiklenerek araştırma yeteneklerini arttıracağı kanısındayım.


Kaldı ki kitabın içeriği ve anlatım şekli anlatılan gibiyse benim bile ilgimi çekebilir ve çekti de.

20 Ocak 2011

Aşk Oyunu (!)

Bir gün okul çıkışı öğretmeni Ada'yı giydirirken, Ada elindeki resmi göstererek;- Anne bak bu resmi ben yaptım.
Mine :
- Çok güzel olmuş. Neler yaptın kuzum?
Ada:
- Mert'le ben bir birimize aşık olduk. Burada da biz büyümüşüz evlenmişiz Mert baba olmuş, ben anne olmuşum.
Mine:
- ?!?!?!?!?!?!?!?!?!?!
Anne konuşamaz ilk bir kaç dakika, beklediğinden erken hatta çok erken zamansızca duyduğu bu sözler karşısında tokat yemiş gibi hissetmektedir, gözleri dolar ve içi sızlamaktadır. Sükunetini korur Ada hanıma bir şey çaktırmaz. O sırada aklından milyonlarca duygu, düşünce ve tabi ki durum analizi geçiyordur. Anlam veremez olaya.  Ada sakin bir şekilde anlatmaya konuşmaya devam eder.

     Öğretmeni ilk şaşkınlığı atınca bana sessizce bana durumu anlatıyor. Dün folklor dersinde kına gecesi konsepti varmış Ada hanım gelin olmuş, Mert bey de damat. Buradan başlıyormuş meğer konu.

     Öncelikle çok gerildim ve folklor dersinde 3,5 yaşında ki çocuklar için kına gecesi konsepti falan çok abartılı mı acaba diye, ama sonra düşündüm; Ada evde de evcilik oynarken "anne sen baba ol, ben anne olayım, babam da bebek olsun" diye oyun kurup oynuyor. Yani tukaka denilecek bir konu da değil. Tek sorun şu bu konunun çok fazla üzerine gidilmemesi sıradan bir şeymiş gibi davranılması gerektiğine karar verdim. Tabii ilk şoku atlattıktan sonra. Yarın öğretmenini de tembihleyeceğim, bu konuyu tekrar açmasınlar yada çok tepki vermesinler ki ilgilisini çekip uzatmasın konuyu.

     aaa bu arada unutmadan, tam ben bu şaşkınlığı yaşarken bu yetmezmiş gibi Mert sınıftan koşarak geldi ve Ada'yı kucaklayarak sıkı sıkı sarıldı. Ve ben ne yaptım? Onlara gülümsedim. Aklımdan bir sürü soru işaretleri geçerken.

     Ama anne olduğumdan beri anladık ki, kötü yada yanlış tepkiler vermektense geç tepki vermek bazen de tepki vermemek en iyisi.

     Çıktıktan sonra yolda Ada yine "aşk" falan dedi.  Sordum "Ada aşk ne demek? Sen biliyor musun?"
Ada " Biliyorum. Mert'in annesi ile babası bir birine aşık olmuşlar evlenmişler" Aklımdan geçenler ise "ah Mert ah, sen kızımın aklına bunları neden sokuyorsun ba'kiim"

     Özeti aslında şu bunlar çocukça ve normal şeyler olabilir. Ama en azından ilk okulda duymayı beklediğin bir şeyi 3,5 yaşında duyunca insan sopa yemiş gibi oluyormuş. Ve bu hiç azalmıyor yada bitmiyormuş.

    Haydi hayırlısı.
 

19 Ocak 2011

Akıllı kuzu ve hala acemi anne

     Benim minik kuzum okula gidiyor. Yani ana okuluna ama bu ana okulu lafına ne o ne de ben alışabildik. "aaa sen kreşe mi (yuvaya mı) gidiyorsun" Sorunlarına kızarak "hayır ben okula, Maymaya kolejine gidiyorum" diye yanıt veriyor. 

     Okulda keyfi yerinde ama her sabah bir deneme yapıyor. "Anne ben bugün okula gitmiycem"  Başlarda cevap veriyordum, kendimi yoruyormuşum. Geçen gün hafif burnu akıyordu. Göndersem mi, göndermesem mi? diye düşünüyordum. Kuzu yine aynı şeyi söyledi. bende "Ada sen bugün hasta gibisin göndermeyeceğim seni zaten" dedim. Gözler pörtledi. ve konuyu değiştirdi. Sonrasında ise "anne ben bunu okula götüreceğim, anne şunu öğretmenime göstereyim" diye bir heves başladı. Ben de çok hasta olmadığı için gönderdim. Öğretmenini de bilgilendirdim. "Ağırlaşırsa arayın gelip alayım" dedim. Ne bir ses, ne bir soluk çıktı.

     O gün bugündür Ada'nın okula gitmeyeceğim sözlerini duymazdan geliyorum. Sanırım o benim tepkilerime alıştığı için rutine bağlamış soruyor.

     Ama konu ile ilgili en komik sorusu, sabah yatakta " anne ne zaman hafta sonu olacak?" gülsem mi üzülsem mi bilemedim. Çocuk şimdiden hafta sonu özlemi ve pazartesi sendromu yaşıyor.

Ahmet Ümit - İstanbul Hatırası

     Ahmet Ümit "İstanbul Hatırası" okumaya yeni başlayıp, araya biriken işlerin girmesi nedeni ile biraz ağır gitse de merakla okuyorum, Ahmet Ümit'i. Daha önce "Şeytan Ayrıntıda Gizlidir"'i okumuş ve bayılmıştım. Sonra da büyük hevesle "Beyoğlu Rapsodisi" ne başlayıp, kendi adıma hayal kırıklığına uğramıştım. Yazım şekli bana; yavaş ilerleyen bir konu, sürekli betimler içeren bir kitap olduğu için bitemedi.

     Yeni yıl hediyesi organizasyonu yaptık Nurturia'da. Çocuklar için ayrı, anneler için ayrı. Bana hediye olarak Füsun'dan Ahmet Ümit'in "İstanbul Hatırası"nı hem de imzalı olarak geldi. Geçen seferden şüphelerim vardı. Ama hemen okumaya başladım. Bu sefer, ilk sayfada konuya girmişti bile, henüz tamamını okuyamadım. Ancak çok heyecan ve merak içerisindeyim.



  

14 Ocak 2011

Annenin (İş) hayatında ki yeri?

     Bugün Blogcu anne yine bana hitap eden bir konu hakkında yazmış "Kadının yeri...Neresi?"  başlığı. Bu konu çok karışık bir konu diye düşünüyorum. Sayfasın da yorum olarak da paylaştım ancak kendi blogum da da fikrimi paylaşmak istedim.


      Aklıma ilk şu geliyor. Evliydim ve iş görülmesinde sorulan sorulardan biri "ee bilmem kaç yıllık evlisiniz çocuk düşünmüyor musunuz?" Meali "çocuk sizin çalışmanızı etkiler yapacaksanız işe almayalım" Bilakis o iş yerinde çalışmaya başladığımın 3. senesin de hamile kaldım. Departmanımda bel kemiği durumundaydım. Hamileliğim 2. ayı yeni eleman arayışı 4. ayı yeni elemana iş öğretme ve sonrasında pasivize etme 6. ayda işi bıraktım. Hııı tabii iyi patronlar yaa "sizi çıkarıldı gösterelim tazminatınızı verelim"



      eee konu ile ilgili başka bir şey yazmaya hacet var mı bilmiyorum.



     Kızım şu anda 3 yaş 4 aylık odu. Ana okuluna başladı. "babalar işe gider, çocuklar okula gider, anneler evde kalır" diyor. Bu bana kötü geliyor. Kendimi işe yaramaz hissediyorum. Elif'in dediği gibi kendi işimi yapabileceğim, saatlerimi ayarlayabileceğim, bütçeye katkı sağlaya bileceğim bir iş kurmaya çalışıyorum. Üretmeye, yeniden sosyalleşmeye, başkalarına ve kendime faydalı bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Takıdır, 2.el satışıdır, emzirme reformudur, ilk yardım semineri gibi çeşitli eğitim ve seminerlere katılıyorum.

     Ama işe girme fikri aklımdan geçince kızımı tatillerde 2 ay ananelere, babaannelere gönderme fikri çok zor geliyor. Ama tabii şu anda seçme şansım olduğu için böyle maddi yada başka sebeplerle zorunda olsaydım yapmayacak mıydım? Tabi ki yapacaktım.

İşi bıraktığım için pişman mıyım. HAYIR, kızımın her anını görmek hazların en büyüğü.

13 Ocak 2011

Bu "ürünü" beğendim

     Uzun zamandan beri takip ettiğim ve beğendiğim bloglar var. Mesela "Defne yaprağı" bunlardan sadece biri içinde bu hafta bunu beğendim, bunu okudum gibi bölümleri var bende ne zamandan beri böyle bir başlık eklemek istiyordum. Bugüne kısmetmiş.

     Herkes için öylemi bilmemem ama benim hayatımda beğendiğim ürünleri beğenip sonra o markaya bağlanmak gibi bir alışkanlığım var. Mesela bunlardan biri el kremim Neurogena daha önce kullanmış olduğum kremleri hiç beğenmezdim. Ya vıcık vıcık olurlardı yada yapış yapış gelirdi bana. Ama yaklaşık 3 sene önce Neutrogena el kremi ile tanıştım. O gün bu gündür onu kullanıyorum. Ne zaman unutsam, ellerim mahvolmuş olsa dahi ilk elime sürüşümde yumuşacık yapar ellerimi.


     Biliyorum ilk "bunu beğendim" yazım biraz reklam gibi oldu. Ama hakikaten çok beğendiğim bir ürün ile başlayayım dedim.

9 Ocak 2011

Yeni yeni yenilikler

     Tüm yazı da yada başlığın içinden değil hayatımın içinden bugünlerde sürekli YENİ kelimesi taşmakta.   Yeni yıldan mıdır? Yenilikler yeni yıla mı rastladı bilmiyorum. Yeni yeni işler peşindeyim. Web sitesi hazırlamak gibi, yeni takılar gibi, blog'u yenilemek gibi bir sürü yenilik geçiyor aklımdan.

     Listesini bile yaptım. Çok işim var ama çok hoşuma gitti. Ada okula başladıktan sonra kendimi bir hayli boş ve işe yaramaz hissetmiştim. Şimdi bu geçti ürettiğimi hissediyorum. En azından bir çok fikir üretiyorum. Bunları da sırasıyla uygulamaya koyacağım. Malum hepsini yapmaya çalışırsam içinde kaybolmaktan korkuyorum. Aslında içinde kaybolmaktan ziyade işlerin bitmesinden ve istediğim gibi olmamalarından korkuyorum sanırım. O yüzden yavaş yavaş sindire sindire.

     Ve bugünler de değişik aktivitelerim de var. Güzellik, zayıflama, kendine özen gösterme gibi bedenimde ki görsel değişiklikler. Kendimi doğumdan sonra salmış bir ev hanımı gibi hissetmeye başladım. Neyse ki vermem gereken kilo çok değil 4-5 kilo kadar. Ama hareket etmeliyim. Spor yapmalıyım. İnternetten gelen mailler aklımı karıştırmaya, cazip gelmeye başlamıştı zaten ama güvenemedim. Evime yakın bir yerden power plate aldım bakalım ne işe yarayacak? İşe yarayacağını söylediler. Başkaları da tavsiye etti. Sonra laser epilasyon. Bir de saçlarımı boyadım bugün kendim. 1-2 hafta içinde tekrar boyayacağım renk otursun diye.

     Kitap, kitaplarım. Bir süredir ayrı kaldım kendilerinden. Koşturmaralar nedeni ile ama kitaplığıma koymak onları atmakmış gibi geliyor. Gözümün önümde evin en görünür yerinde sıraya girmiş beni bekliyorlar. Bakalım ne zaman başlayabileceğim.

     Blog sayfamı da yenilemek istiyorum. Ona da hoşuma giden bir tema, resimler, etiketler, yeni gadgetlar lazım gibi geliyor.

     Bu yıl yenilik istek ve arzusuyla doluyum. Anlamam ama acaba yıllık burç yorumlarında "Yengeç bu yıl yenilikler peşinde olacak" diyor mudur? Diyorsa da "bunlar hayıra alâmet diyor mudur?"
   
Neyse ne beklersen onu alırsın diyelim de hayra yoralım.

5 Ocak 2011

Ada'nın Küçük Giysileri

      Ada hanım giderek büyüyor. Ve bütün kıyafetlerimiz tertemiz olmasına rağmen artık giyilemiyor. Anne ise ne yapıyor. Yıkayıp ütüleyip hurçlara dolduruyor. Neden?

     Evet geçen gün bunu kendime sorma gereği duydum. Onlar küçülmüşte olsa kızımın. Kızımın bebekliğini hatırlatıyorlar. Duygulanıyorum ve ayrılmakta güçlük çekiyorum. Ancak evde ki hurçların sayısı artarken koyacak yer bununla orantılı olarak azalmaya başladı. Dolap içleri üstleri derken her şey üzerime gelmeye başladı.

     Ve bir arkadaşımla konuşuyordum. O da aynı sorunu yaşamış bir süre önce ve internetten satmaya başlamış eskileri. "Oradan gelen para ile yine kızıma yeni bir şeyler alıyorum böylece vicdanımı rahatlatıyorum. Aynı zamanda da bütçemi rahatlatıyorum" dedi. Çok mantıklı geldi. Ben de aynı şeyi yapmaya karar verdim.

     Blog da satayım dedim önce ama sonra daha hareketli olması nedeni ile gitti gidiyor da ve Nurturia'da satmaya karar verdim. Dün yavaş yavaş eklemeye başladım. Satılmaya da başladı. Hem benim işim görülüyor hem de ihtiyacı olan arkadaşlar uygun fiyata markalı, markasız temiz ürünler alıyorlar.

     Bu arada aklınızda olsun; başlangıçta hareketlilik olsun ve kullanıcı profilim güvenilir hale gelsin diye çok uygun fiyatlara satıyorum.

Yani al gülüm, ver gülüm.