25 Şubat 2011

Vicdan Azabı Yazısı

Dün akşam arkadaşlarımız geldi. Çoluktan çocuktan bahsettik. Ben her zaman ki gibi gazdan, dişten ve terible 2, 3 ve 4'dan bahsettim :) "aman, çocuk iyidir güzeldir ama şişede durduğu gibi durmaz fena çarpar, yaşam kaynağınız olur onsuz bir şey yapmayı unutursunuz" dedim. "Öper, koklar en sinirli anlarınızda unutursunuz her şeyi ama çarptı mı da fena çarpar" dedim. "Hasta olduğunda sabahlara kadar uyumazsınız ama uykusuzluğunuza değil onun canının yandığına üzülürsünüz" dedim. 

Aaahhh aahh dedim de dedim anlaşılacağı üzere. En son şunu ekledim. "Allah sağlık sıhat versin, şimdi ki aklım olsa yapmazdım" dedim. Sonra onlar gidince bu lafım bana bir ağır geldi. Vicdanım sabaha kadar bas bas bağırdı. " Sen böyle bir güzellik için nasıl böyle dersin?" diye...

Anne olmak yada baba olmak nasıl bir şeydir ya?  Düşünsenize terazinin bir kefesine 9 ay hamilelik (kimisi ciddi sorunlar ve zorluklar yaşıyor) , Emzirme zamanı 3-4 ay gaz sancısı yaşadık, aynı zamanda göğüs uçlarım yara olmuştu ne sürdüysem ne yaptıysam 2-3 ay iyileşmedi tam olarak, gündüz 2- gece 3 saatte bir emzir, mastit ol, 3'er saatte bir uyan 4 saat uyusan sanki tüm gün uyumuş gibi dinç uyan, bunların hiç birini yaparken erinme, bazen elinde süt pompası ile yemek ye, sonra her şey yoluna girmeye başlar, gazı azalır, göğüs çatlakları geçer derken dişleri çıkmaya başlar, ağzından salyalar akması en masumu, kimi zaman ateşlenmesi, uykusunun sürekli bölünmesi, ne sürersen sür çocuğun huzursuzluğunu tam alamaması nedeni ile üzül, senin üzülmen bir şey değil çünkü o bunu hala yaşıyor, 2,5 yaşına kadar diş çıkartma eylemi devam eder, Arada hastalıklar, ateş, kusma, ishal, orta kulak iltihabı, yeni doğan sarılığı. Sonra terible 2, 3 ve 4 ne dersen de, kişilik kazanmaya "ben,  bu benim" demeye başlar. İtiraz ve inatlaşmalar başlar. Bu muhtemelen böyle sürüp gider.  Siz muhtemelen ömür  boyu başka birisinin önünde(fikren) bu kadar eğilmemişsinizdir. onun eline bir şey batsa sizin kolunuz kopmuşçasına canınız yanar. Uyku saati, yemek saati geçmesin diye dış dünyadan koparsınız çoğu zaman. Düşündükçe çıkıyor daha da. Dediğim gibi bunlara üzülürsün, elinden kısıtlı bir şey gelmesine ayrı üzülürsün ama üzülmen hiç bir şeye çare değil, ateşi düşürmez mesela. Ben hiç "ben çocuğuma yetiyorum. Onu dört dörtlük büyütüyorum. Her açıdan eksiksiz büyütüyorum" diyenini görmedim. Hep "ah keşke daha çok oyun oynaya bilsem, tüh bak nasıl oldu da hasta ettim çocuğu, yoksa ben yetemiyor muyum çocuğuma." lafları duyarsın.

Bunlar kefenin negatif yanı. Yukarı da ki paragrafa bakar mısınız, ne kadar ağır görünüyor değil mi? Bu şartlarda en güzeli çocuk yapmamak dersiniz değil mi?....

Değil değil işte. Bu öyle bir şeydir ki sizi gelir öper, sıkıca boynunuza sarılır yada "ben en çok seni seviyorum" der, "senden hiç ayrılmak istemiyorum" der. Resim yapar getirir "bu annesi, karnında ki de Ada" der. Ve siz ölürsünüz, bitersiniz, yeniden doğar dirilirsiniz. Bu da pozitif yanı evet işte yaptıkları bu kadar kısa ve öz sizi en can damarınızdan vurur. Ve terazi kefesinin pozitifi hep daha ağır basar.


Böyle bir güç var mıdır doğada Tanrıdan başka. Evet bu sizin bebeğiniz, her ne yaşında olursa olsun sizin bebeğiniz çocuğunuz canınızın parçası.

23 Şubat 2011

Süpürge de yer var mı?

   Bir süreden beri kitap almaya ara vermiştik. Bu açığımız geçen bir kaç haftada kapattık. Ada'nın ve bizim çok içimize sinen bir sürü kitap aldık. Bazılarını daha önce  yazdım. Yeni kitabımız da "Süpürge de yer var mı?"

      O kadar beğendi ki anlatamam. Her gün büyük bir hevesle okuyor. Bazı bölümlerini  büyük bir hevesle ezberden okuyor. Diğer kitapların bile pabucunu dama attırdı. 1 haftadan beri her gece 2-3 kere onu okumak istiyor.

     Çok eğlenceli ve keyifli bir kitap. İlk okumaya başladığımda cadılara karşı ön yargılı olduğumu kitabı kötü bir şeyler olacakmış gibi algıladığımı fark ettim. Meğerse bizim cadı kendi halinde bir cadıymış.

     Kitap için söylenebilecek çok şey var ama bir dolap kitap'ta öyle detaylı anlatılmış ki benim üzerine tekrar yazmama gerek kalmamış. Kitabı tavsiye ederim. Yazarın diğer kitaplarını da en yakın zaman da alacağım.

Süpürgede Yer var mı?
Özgün Adı: Room on the Broom
Yazan: Julia Donaldson
Resimleyen: Axel Scheffler
Çeviren: Yıldırım Türker
Yaş grubu: 3+
Popcore Yayınları, 2007, karton kapak, 32 sayfa

15 Şubat 2011

Ada Hastalandı

     Ada kaç günden beri ara sıra "anne kulağım ağrıyor" diyor. Doktoru ile telefonda görüştüğümüzde Sıcak havlu koymamızı ve ağrı kesici vermemizi tavsiye etmişti. "Devam ederse gelin" dedi.

     Ama bir gitmedik. Çünkü Ada havlu işinden acayip keyif aldı ve oyuna çevirdi. Gece uyku saati yaklaşınca "anne kulağım ağrıyor" demeye başlamıştı.Cumartesi gidecektik, bu seferde doktorumuzun saatini tutturamadık. Dün okulu açıldı ve Ada okula gitti öğretmenine konudan hiç bahsetme gereği duymamıştım. Akşam almaya gittiğim de öğretmenimiz, Ada'nın kulağının ağrıdığını söyledi. Bende hemen KBB doktorumuzdan randevu aldım.

     Bugün okul çıkışı gittik. Ada OTİT olmuş. (Daha önce burada yazmıştım.) Yani orta kulak iltihabı. Daha 1-1,5 ay önce antibiyotik kullanmak zorunda kalmıştık. Ama tekrar kullanmak zorundayız. Orta kulaktaki sıvı kurumazsa iş tehlikeli boyutlara ulaşabiliyor.


     Umarım bir an evvel geçer. Bir taraftan da okullar açıldı, şimdi bir sürü çocuk hasta olacak. Şu bahar- yaz falan gelsin de hastalıklar son bulsun. Yada havalar çok soğusun kar yağsın ölsün şu mikroplar.


İtiraf Ediyorum

Annelerin itiraflarını okuyorum bir kaç günden beri. Ben de kendime soruyorum ama vereceğim cevaplar beni korkutuyordu. Kimse mimlemedi. Kendi kendime itiraf etmeye karar verdim.

*Ben tahammül sınırı düşük bir insanım. Çok çabuk parlayabiliyorum. Bazen Ada'ya çok bağırdığım oluyor. Hatta sinirle vurmuşluğum bile var. En zor olanı en başta itiraf ediyorum. Bu beni en çok üzen şey çünkü. İçim acıyor.

* Ada evdeyken bir şeyi rahatça yapmama izin vermiyor o yüzden evde olması beni çok yoruyor. Bazen iş yapabilmek için T.V. açıyorum. Sınırlıda olsa açıyorum.

* 15 gün okul tatilken çok zorlandım. Ada'nın okulda olması beni çok rahatlatmış o varken bir sürü işim havada kaldı çünkü. Gitmesine sevindim ama buna da çok üzülüyorum. Ama orada mutlu diyorum kendi kendime.

*Bazen hır çıkmasın diye dediklerini yapıyorum. Onunda inadı daha çok kuvvetleniyor gibi geliyor.

14 Şubat 2011

Ay'a yolculuk

     Ay'a yolculuk Ada'nın en sevdiği kitaplarının arasında yer alıyor. Hayal gücünü çalıştıran, şirin, sıcak bir kitap.

Konusu:
    Küçük ayıcık ay'a gitmeye karar veriyor.  Annesine Ay'a gideceğini söylüyor. Annesi banyoya girmesi gerektiğini hem ay'a gitmek için rokete ihtiyacı olduğunu söylüyor, küçük ayıcık ise hemen bir karton kutu ve başlık buluyor. Banyo hazırlanana kadar Ay'a gidip orada biraz dolaşıp geliyor. Yolda da kendine arkadaş ediniyor. Annesi odaya geldiğinde kir içinde bulur, bizim ayıcığı.
    
     Çok keyifli anlatılmış, her seferinde aynı keyfi aldığım bir kitap. Ada'da bıkıp usanmadan okutuyor.
Resimleri çok güzel rengarenk.


Kitap Mandolin Yayın evinden çıkıyor. Yazarı Jill Murphy

Koyun Russell

     Koyun Russell çok şirin çok tatlı bir kuzu. Her şeyi ayrı güzel şirin resimleri, çizimleri, hikayesi. Hem renkli hemde komik.

Konusu:
     En komik yanlarından biri kurbağa poposu çayırında yaşıyorlarmış. Koyunumuz Russell'ı bir türlü uyku tutmuyor. Hikaye bunun üzerine kurulu. Russell çeşitli denemeler yapıyor uyuyabilmek için, en sonunda uyuyabiliyor ama çok geç. Çok şirin anlatılmış.

     Ada'da komik anlatımına bayılıyor. çizimleri çok komik. Mesela koyunların hepsi sırt üstü yatıyor, ayakları havada ve üzerleri küçücük renkli örtülerle örtülü.

     Tek sevmediğim kısmı Koyun Russell karanlık olunca korkuyor. Korkması sorun değil elbette ama korkusu olmayan çocukları etkileyebileceğini düşünüyorum. Bu kısmını okumadan geçiyorum.

 
Yayın evi Mandolin Yayın evi .

Aynı yayın evinin daha önce de Ay'a yolculuk kitabını çok severek okumuştuk.

En yakın zamanda Russell'ın 2. kitabı olan kayıp hazineyi de alacağım.

Oyuncakçı Dükkanı

Geçen hafta aldığım 3 kitaptan biri Oyuncakçı  Dükkanı. Ada çok severek okuyor.

Konusu:
Duru, annesi ile bir oyuncakçı dükkanına giriyor. Burada ki oyuncaklar daha önce oynanıp tamir edilmiş oyuncaklar. İstemeyerek te olsa meraktan oyuncaklardan birini alıyor. Eve gittiklerinde oyuncak onunla oyun oynamak istiyor. Duru oyuncakla o kadar eğleniyor ki kendi oyuncakçıya gidip bir tane daha alıyor. Çok güzel bir hikaye. Çocukların ve yetişkinlerin hayal gücünü yokluyor. Ben okurken her seferinde aynı keyfi alıyorum. Kitabın son bölümünde birbirinden güzel 2 maske yer alıyor.



Resimler çok güzel. Renkli, yaratıcı ve canlı. Özellikle Duru'nun saçlarına bayıldım.
ÜRÜN ÖZELLİKLERİ (web sitesinden alınmıştır)


Boyut: 22x22 cm.
Kuşe Kağıt
12 yaprak, 24 sayfa
2 adet maske vardır.



 

 

Kirpi ile Kestane

Kirpi ile Kestane: 
Yapı Kredi Yayınlarından çıkan kitap, Feridun Oral tarafından yazılmış ve resimlenmiş. Çeşitli illüstrasyon ödülleri almış.

Resimleri çok canlı, sayfalar ferah okumayı kolaylaştırıyor. Anlatım ise çok akıcı.

İçerikte fena değil. Gerçi ben kitabın anlatmak istediğini tam anlayamadım.

Konusu: Kestane ağacının altında uyuya kalan yavru kirpinin üzerine yavru bir kestane düşer onların bir birinden ayrılma hikayesi anlatılmaktadır. Çevrede yardım istedikleri hayvanlar çeşitli nedenlerle yardım etmezler. Sonunda bir şekilde ayrılırlar.  Kitapların içinde tek hoşuma gitmeyen cümleyi ise okumuyorum. "Gece olunca korkarım ben, annemi isterim". İnsanlar kendiliğinden bir şeyden korkabilirler, ancak bu şekilde korkunun tetiklenebileceğini düşünüyorum.



 

Yeni Kitaplarımız

     Ne zamandan beri Ada'nın kitaplığındaki kitapları eklemek istiyordum. Bugüne ve yeni kitaplarımıza kısmetmiş.

     Ada'ya geçen hafta 3 tane kitap aldım. Ada bayıldı. Babası ve ben de okumaktan çok zevk alıyoruz. Malum Ada'ya okurken bizim de zevk almamız çok önemli. Yoksa akşamları kitap okumak eziyet halini olabiliyor.

Oyuncakçı Dükkanı, Kirpi ile Kestane ve Koyun Russell
Hepsi tek bir yazıda toplanamayacak kadar güzel.

12 Şubat 2011

Sevgililer günü geliyormuş O zaman göreceği de var !

Sevgililer günü, o günü, bu günü.

Yaa çoluk çocuklu bir aile olarak kendimize ayırabildiğimiz yada baş başa bir şeyler yaptığımız günler zaten sayılı o zamanlarda sevgililer günü falan sayılır bence. Gerçi onlar olmadan insan dışarı çıkınca özlüyor yada vicdan azabı yaşıyor. Ama olsun arada kaçamaklar iyidir.

Hıı tabii hediye eğlenceli olabilir. Yada sürprizler... Bunlara hiç bir zaman itirazım olmaz ama başta da dediğim gibi sevgililer günü olmasına gerek yok.
Alışverişin ve hediyenin her türüne varım sanırım

11 Şubat 2011

Sömestr Tatili

     Tatil 2 hafta. Her şeyi unutmak o kadar kolay oluyor ki hayatta. Bunu bu 2 haftalık tatilde tekrar anlamış oldum.

     Ada'nın okul 2 hafta sömestir tatiline girdi. Hava limoni idi. Ada hasta oldu. Sabah uyan kahvaltı et, biraz iş yapmaya çalış öğle yemeği vakti geldi, uyku saati kaçmasın, saat 4 oldu, ara öğün hazırla, akşam yemeğine ne yapsak ki? derken gün geçtikçe geçti. Ben daraldıkça daraldım. Üzerine önce Ada, sonra baba ve ben hasta olduk. Tam bir curcunaydı anlaşılacağı üzere. Yoruldum. Çok yoruldum pazartesi olup Ada okula gidince dinleneceğim.

      Böyle söyleyince vicdanım sızlıyor. Ne kadar çabuk yoruluyorum diye. Ama Ada bizimle oyun oynamaktan çok zevk alıyor, kendi kendine oyun oynamıyor. "Hadi anne oyun oynayalım, hadi anne onu yapalım, hadi anne bunu yapalım" derken. Değil kendime vakit ayırmak, evde bir şeyi alıp bir yere koyacak vakit bulamıyorum. Bir de öğlen uykusuna beraber yatalım istiyor. Okulda böyle bir alışkanlığı yok ama benimle gündüz uyumaya bayılıyor, bende o koynumda olunca uyuyakalıyorum yada kalkmak içimden gelmiyor. Sonrada sersem gibi oluyorum. Bir de bunlara hastalıktan kalan ciğerlerimi ve boğazımı acıtırcasına devam eden öksürük eklenince kendimi yorgun hissediyorum. Ada'ya yetişmek zor oluyor.

      2 haftadan beri bilgisayarın başına bile oturmam sayılıdır sanırım. Şimdi de ananeye gitmeye karar verdi. Benimde çarşıya çıkmam gerekiyordu. Arada derede uğradım.

     Sağlığı yerinde olsun da başka bir şey istemem. Ben ananeye bırakabilme olayını unutuyorum her seferinde, sanırım. Sonra da böyle homurdanıp duruyorum. Ne ananeye gitsin istiyorum, benden başkası ile canı sıkılır diye, ne de evde çocuğa yetemiyorum diye düşünmekten kendimi alabiliyorum. Ben vicdan azabının girdabına düşmüş dönüp duran annelerdenim.

8 Şubat 2011

Yeni web sitesi yayıda.

     Yeni yıl yenilikler derken ancak şimdi geldi sırası. web sitesi hazır. Tabii bir kaç eksiği var hala ama son hali budur.

Umarım güzel satışlar olur. Umarım beğenilir.

Herkesi alışverişe bekliyorum.


http://www.minebutik.com/

4 Şubat 2011

Defne ve diğerleri

Defne Joy Foster; herkes bir şeyler yazdı. Tanıyan-tanımayan, yargılayan-yandaş davranan. Ben bunların içine, dışına, hiç bir yerine dahil olmak istemiyorum. Konu ile ilgili fikrimi bile beyan etme gereği duymuyorum.

Öyleyse bu yazı ne için? Bu yazı senelerden beri sevdiğim izlediğim, Defne Joy Foster başta olmak üzere, yine çok sevdiğim erken kaybedilenlere. Kerim Tekin, Barış Akarsu, Ajlan Büyükburç, Gökhan Semiz aklıma gelenler.

Hepinizin mekanı cennet olsun, Allah arkanızda bıraktığınız sevenlerinize sabırlar versin.
    
Not: Resimlerini görünce tekrar duygulandım. Daha çok genç kaybedilen insanlar için.

Güncelleme : Uzay Heparı'yı da unutmamak gerek. Hepsinin mekanı cennet olsun.